Diğer Canlılar Ve Doğru Bilgi
Bizim ile beraber bu gezegende yaşayan diğer canlıları örnek olarak aldığımızda sonuç ne çıkacak dersiniz. Doğru bilgi, diğer canlıların yaşamında pratiğe dönüşen bir eylem olarak kabul görüyor mu?
Onların da nankörlük, yanlış olanı meşrulaştırma, sorumsuzluk temeli üzerine kurulmuş yaşamları ya da doğru bildiklerini hayata geçirememe gibi durumları var mı, acaba?
Bir kuzunun, beş yüz koyunun içerisinden annesini bulma bilgisi, o kuzuya doğduğu anda verilir. Annesinin arka bacakları arasında aşağı doğru sarkan memelerinin içindeki sıvının (sütün) kendisine lazım olan yaşamsal gıda olduğu bilgisi de, kendisine yine doğumu ile birlikte verilir. Fakat insan için durum böyle değildir.
Yeni doğan bir insan, kendisini tehlikelerden korumaktan aciz olarak dünyaya gelir. Büyüyene kadar sürekli olarak böyle muhtaç yaşar. Bebeğini emzirmeye çalışan annenin uyuya kalması durumunda o bebek, yaşamak için nefes almaya bile yalnız başına güç yetirici değildir. Genel anlamda kendi çabası ile hayatta kalma ve lazım olan yaşamsal gıdaları bulabilme gücüne de sahip değildir. Bunun için doğru bilgiyi belirleyip uygulayana kadar birileri tarafından bakıma muhtaçtır.
Diğer canlılar ise rızk olarak verilenin elde ediliş yollarını da, karşılaşacakları tehlikelerden kendilerini koruyacak metotları da, doğumları ile birlikte elde ederler. Elbise gibi bir ihtiyaçları olmadığı gibi, yaşama ve üremelerini sürdürebilmeleri için gerek duyacakları en uygun dış deri ile dünyaya gelirler. İman bu oluşumu sınava tabi tutulmadıklarına, İmansızlık ise doğal seleksiyon mekanizmasına dayandırır.
Doğal seleksiyon, dış çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere sahip birey organizmaların, bu özelliklere sahip olmayan diğer bireylere göre yaşama ve üreme şansının daha yüksek olması ile işleyen mekanizma olarak bilinir. Bu mekanizma bugün Müslümanların yaşadığı toplumlarda, sanki kesinliği kanıtlanmış gibi bilim adı altında anlatılır. Konudan fazla uzaklaşmamak için, kısaca değinerek “bilim” adı altında bizlere sunulanın ne olduğunu aktarmak istiyorum. Canlıların üreme ve yaşama mekanizmasını detaylı bir biçimde işlemek uzun bir açıklama gerektireceğinden, doğa bilimi ve bunun hizmet ettiği düşüncenin farklı bilim dallarındaki teorilerini anlatmak ile yetineceğim. Oluşumlarını, fikirlerini ve sonuçlarını…
Polonyalı bir rahip ve astronomi bilgini olan Mikolaj Kopernik,[25] 1540 yılında “De revolutionibus orbium coelestium”[26] adlı heliosentrik[27] teorisini detaylı olarak anlatan bir kitap çıkarmıştı. Bu kitabın içeriğinde izah edilen konular, dünyanın yuvarlak ve hareket eden bir cisim olduğunu, ekliptik[28] sistemin tartışılması, güneşin görünen hareketi, gezegenlerin ve Ay’ın incelenmesiydi. Astronom ve doktor olmasının yanında, rahip de olan Kopernik, teorisini dünyaya anlatarak ilme çok büyük hizmette bulundu. Fakat bu, Hristiyan olan din adamlarının çok büyük tepki vermesine yol açtı. O zaman ki Hristiyanlık inancına göre; “Güneş sabit durmaktaydı ve dünya düz bir tepsi gibiydi. Hz. İsa, Güneş’e sabit durması için bir emir vermişti. Bunların aksini düşünenler ise cehenneme gidecekti.” Kopernik ise bu düşüncelerin çok yanlış olduğunu delilleri ile gözler önüne serdi. O’nun teorisi şu şekilde idi: “Evrenin merkezi güneştir, dünyada güneşin çevresinde dönen bir gezegendir. Yuvarlaktır ve hareket halindedir. Diğer gezegenler de bu güneşin etrafında dönerler.”
Bütün Avrupa’da, kısa bir zaman içinde bu düşünce hızlı bir biçimde yayılmıştı. Hrıstiyanlar’ın yanlış olan inancı ise, din adına yalan söyleyen din adamlarına değil, dininin kendisine mal edildi. Bu mantık ile yola çıkarak bütün dinler, akıl ürünü olarak uydurulmuş bir düşünce olarak kabul gördü. Böylece, Avrupa’da yaygın olarak kabul gören Hıristiyanlık dini yavaş yavaş ilgisini kaybetti. Kiliselere inancını yitiren Avrupalılar, bu masallara inandı ve dinden uzak yaşayan toplumlara da, hızla bulaşarak arttı. Bu yanlış inancın getirisi genel olarak, dinlerden kopmalar meydana gelmesi ile sonuçlanmıştı. Artık Din, afyon olarak kabul ediliyordu ve toplumları yönetenler tarafından halkı uyuşturma niyeti ile uydurulan söylemlerden ibaret olarak görülüyordu. Bu uzaklaşmaların sonucunda, 19. Yüzyıl da “Natüralizm” adı altında bir inanç yayılmaya başladı. Natüralizm[29] tabiatı, tek gerçeklik içinde bilgi kaynağı olarak kabul eden ve insan zihnini doğal kavramlarla izah eden sistemlerin genel adıdır. Bu sistemler de, tabiat
haricindeki (yaratıcı) güç, hiçbir şekilde kabul görmez. Materyalizm[30] ve Pozitivizm[31] ise sonradan bu sistemin uzantıları oldu.
Sigmund Freud[32], Karl Marx[33] ve Charles Darwin,[34] bu düşüncenin kendi alanları içerisindeki savunucularıdır. Bu perspektif ile yola çıkarak, Freud psikoanilizi, Marx komünizmi, Darwin ise doğal seleksiyon kuramını oluşturdular. Doğal seleksiyon teorisini iddia eden Darwin, bir teolog[35] olmasına rağmen canlıların yaşama ve üremesini bir tesadüf olarak ele aldığından, yaratıcının tasarrufat[36]ını inkâr etmiştir. Darwin’in doğal seleksiyonu, doğada daimi bir yaşam mücadelesi olduğu ve bu mücadele de hayatta kalanların hep “güçlü ve doğal şartlara uygun” canlılar olacağı varsayımı ile hareket eder. Doğa bilimi üzerindeki bu incelemeleri ile İnsanın ilk olarak maymunlar ile aynı soydan türediği ve biyolojik bir takım evreler sonucunda bu hali aldığı kanaatine varmıştır.
Freud’un tezi ise ruhun varlığını tamamen reddeden, İnsanın tüm ruhsal dünyasını cinsel ve benzeri dünyevi dürtüler ile açıklamaya çalışan bir psikoloji kuramına dayanır. O, psikoanaliz dalında, “bilinç dışı” üzerine yaptığı araştırmalar sonucunda, insan davranışlarının, çoğunlukla, insanın doğasında yatan bir takım hayvansal dürtü ve içgüdülere bağlı olduğunu ön görmüştür.
Marx ise insanlığın ve toplumların şerefini, maddiyata dayandırır. Marx, yaptığı çalışmalar neticesinde, ideolojisini, ‘insanlığın, bulunduğu toplumun maddi alt yapısının bir ürünü olduğu’ iddiasına dayandırdı.
Şerefli yaratılışı kabul etmemek için insanın kökünü maymuna, ideolojisini maddiyata ve ruh yapısını da hayvansal içgüdülere dayandıran bir zihniyet… Bu düşüncelerin hepsini ilerleyen bölümlerde isimlerini anmadan işleyeceğiz. İnsanlığın değer bulması, kişilik kazanması ve adil yönetim adına öne atılan tezler diye sunuldukları için, bu tezleri başka bölüm içinde işlemektense ‘Diğer Canlılar ve Doğru Bilgi’ bölümünü tercih ettik.
İnsanın aciz, savunmasız ve korunmaya muhtaç olarak yaratılmasına karşın hayat hakkında bilinçsiz oluşu ve her kötü eylemi yapabilme iradesi, doğru bilginin önemini yaşamsal boyuta çıkarmaktadır. Kendi içerisinde, kötülüğü emreden bir mekanizmanın varlığı hakkında bilgi sahibi olmayışı, hangi amaç için, ne şekilde yaşanılacağını bilmeyişi, emrine verilmiş diğer canlılar ve kendisi için de hayatı zindan eden bir hal alacaktır. Kıyamet senaryolarının küresel ısınma, terör, açlık, ozon tabakasının delinmesi, canlı nesillerinin tükenmesi v.b. gibi sebeplerle sürekli olarak gündeme gelmesi, insanların doğru bilgiye ulaşım veya kullanım metodunu bilmemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu bilgisizlik, tarih boyunca insanları güç kazanmak adına gruplar oluşturmaya ve diğer gruplar ile mücadele içerisine girmeye sevk etmiştir. Bu grupların otorite[37] oluşturmalarında ki gerçek amaçları bir sonraki bölümde detaylı olarak açıklanacaktır.
İnsanlar için, doğru bilgiye veya o bilgiye ulaşım metodunu belirlemek bu kadar önemli iken, araç olması gerekeni amaç olarak belirlememiz hiç şüphe yok ki, cehaletin boyutlarını sergilemektedir. Amaç olarak belirlenecek şey, doğru bilgi ile beraber belirlenmediği zaman, kendiliğinden araç olarak kullanılacak hale gelecektir. Amacımız, Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik eylemler zinciri olması gerekirken, öleceğimizi amacın temeli olarak belirlersek, doğru bilgimiz de sürekli tüketime dayalı olan bir yaşam sürmemiz olacaktır. Hâlbuki ölüm, bizim için bir amaç değil, hedefe doğru gidilen araç olmalıdır. Doğru bilginin uygulanır olmayışı, insanı böylesine gaflet içinde olmaya yöneltmektedir. “Mademki öleceğiz, ölene kadar her şeyden tüketmeliyiz” tarzı bir yaşam sürmek, tek dünyalı bir yaşama kanaat etmiş bir insanın inancıyla bağdaşır. Çünkü içinde ahiret inancı barındırmayan bir hayat, İslam dini haricindeki düzenlerin inancıdır.
Kâinata bakıldığında, sahildeki bir kum tanesi konumunu andıran ‘dünya’ denen gezegenimizde, sadece cinsleri temel aldığımız da on sekiz bin, türleri ile ele aldığımızda ise ortalama dört yüz bin canlı çeşidi vardır. Bu canlı çeşitleri içerisinde, insanlar olarak biz, altı milyar beş yüz milyon civarında birçokluk içinde yaşamımızı sürdürmekteyiz. Uzaydan çekilmiş fotoğraf karesinde nokta gibi gözüken şu gezegenin içinde on sekiz bin canlı çeşidi ile bir arada yaşam sürdürürken, yalnızca insanların sorumsuz ve bildiklerini yaşamlarına geçirmekten uzak olarak yaşamaları, doğru bilgi ve ulaşım metodunun eksikliğinden başka ne ile açıklanabilir.
Toplumsal düzen içerisinde var olmak adına, bunca canlıyı bizden ayıran, elbise ve rızk gereksinimini duymamızdır. Acaba bizden başka, elbise veya gelecek (rızk) kaygısı taşıyan canlı türünün olmaması, bildiklerimizin arkasında duramayışımızın temel sebebi olabilir mi?
Gelecek, kariyer ve rahat yaşam kaygılarından ötürü bildiklerimizi ve inandığımızı iddia ettiğimiz değerleri, anlık çıkarlarımız doğrultusunda hiçe saymamızın sebebi yoksa bunlar mı?
Evet, on sekiz bin canlı çeşidi ile bir arada yaşamımızı sürdürmemize rağmen bizden başka hiçbir canlı, bu tarz endişeler içinde bulunmaya meyilli olarak yaratılmamıştır. Yaşamları rızk (gelecek) kaygısı ve rahat yaşam isteği üzerine kurulu değildirler. Bizim bu fıtrat üzere yaratılmamız ise, Allah’ın (c.c.) razı olduğu şekilde yaşam sürme gerekliliği hissedilmesi içindir. Bu noksanlık ve hakirlik[38] içinde, kendi yaratılışımıza biçilmiş tek kaftan[39]’ın, Allah’ın emirlerini uygulayarak yasaklarından sakınmamız ile gerçekleşeceğini anlamamız gerekmektedir. Bu bilgiler, sınava tabi tutulmak maksadı ile getirildiğimizin ve aslen bu dünyaya ait olmadığımızın açık delilleridir. İmtihan dünyasının amacı, Allah’a ibadet ve itaat ederek, bazen çeşitli güçlükler ve çile ile bazen de bol mal ve refah içinde denenerek, O’nun rızalığını kazanmaktır.
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
İnsanlar, “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? [40]
Rızk korkusu ve rahat yaşam gibi isteklerimizin amaç ve kaygı haline dönüşmemesi için de ayeti kerime ile bunlardan emin olmamız gerektiği garanti edilmektedir.
ALLAH (c.c.) şöyle buyuruyor:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Onun karar yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. Tümü apaçık bir kitapta yazılıdır. [41]
Tabi bu ayetler, inancında samimi ve teslimiyeti tam olanlara tesir etmektedir. Hal böyle iken, imâni noktada saflar netleşiyor ve sınav bu alanda böylece başlamış bulunuyor…
Diğer canlılara yaratılış ile beraber verilmiş, pratik yaşama da direkt olarak yerleşen doğru bilgi, İnsanda sınavın temel parçası olmakla birlikte cüz’i irade ile kazanılmış, kabul ve red’lerin oluşumunu sağlayacak bilgi olarak hayat buluyor. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.
Diğer canlılar, bu sınavdan muaf tutulmakla birlikte yaşamları ile akıl sahiplerine hikmetler sergilerken, bizler de Hak Teâlâ’nın takdir ettiği şekli ile iman terazisinde tartılarak sınavımızı vermekteyiz. Yeryüzünde her şey insanın hizmetine sunulmuş, bunun karşılığında ise kendisinden istenilen, hayatın her anının, gafil olunmadan, kulluk bilinci ile sürdürülmesidir. Bu canlıları yaratmasındaki maksat ise ibretle bakan gözlere hikmet, ihtiyaç hissedildiğinde ise faydalanma teşkil etmektedir.
ALLAH (c.c.) ayeti kerimelerinde şöyle buyuruyor:
Hayvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından kayar gider.[42]
Rabbin, bal arısına şöyle vahiy etti: “Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da… Sonra, meyvelerin her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul.” Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen topluluk için, bunda kesin bir mucize var.[43]
Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz.[44]
Hem binesiniz diye hem de bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O…[45]
[25] Astronomi bilgini (d.1473–1543)
[26] Göksel kürelerin dönüşleri üzerine
[27] Güneş merkezli
[28] Dünya’nın yörüngesinden geçtiği varsayılan düzlem
[29] Doğalcılık ve tabiatçılık
[30] Maddenin hareketleri ile değişimleri haricinde hiçbir şeyin var olmadığına dair felsefi teori
[31] Sadece fiziksel veya maddi dünyanın gerçeklerine dayanan bilim anlayışı
[32] Psikanalizin kurucusu, Avusturyalı nörolog (d.1856–1939)
[33] Filozof, politik ekonomist (d.1818–1883)
[34] İngiliz doğa bilimci (d.1809–1882)
[35] Din bilgini
[36] Bir şeye sahip olma ve sahip olduğu şeyi istediği gibi kullanma yetkisi
[37] Kişi ya da grubun, diğer gruplar üzerindeki meşru gücü
[38] Aşağı görülen, değersiz, hor
[39] Üste giyilen, kumaştan yapılan, uzun, süslü ve astarsız elbise, hilat
[40] Ankebut suresi, 2. Ayet
[41] Hud suresi, 6. Ayet
[42] Nahl suresi, 66. Ayet
[43] Nahl suresi, 68–69. Ayetler
[44] Nahl suresi, 5. Ayet
[45] Nahl suresi, 8. Ayet
You Might Also Like
Dertlerimiz Ve Ahiret İnancı
Tefsir Nedir?
Geçmiş İnsanlar Ve Doğru Bilgi