Geçmiş İnsanlar Ve Doğru Bilgi
İçinde bulunduğumuz toplumu ve yaşadığımız gezegendeki diğer canlıları örnekler ile kaleme alarak, doğru bilginin onların hayatlarında ki kabullerini, onların doğru bilgiyi uygulayış tarzlarını incelemeye çalıştık. Peki, geçmişten gelen sese kulak versek, bizlere ne der acaba?
İnsan’ın, eskiden beri bildiklerinin arkasında duramadıkları aşikârdır. Bildiklerini hayatlarına geçirmeyişlerinin sebeplerini, şu an ki varlıklarını sürdürdükleri tarih sayfalarına sorduğumuzda, bu sayfalar sebebin elbise ve gelecek (rızk) korkusu olduğu bilgisini mi verirler yoksa bunları daha da çevreleyen genel bir durumun varlığını mı, bizlere haber verirler.
Soralım tarih kitaplarına o halde…
Doğru bilgiyi yaşantılarında uygulayabiliyorlar mıydı. Bizden öncekilerin düşünceleri, amaçları nelerdi acaba?
Bildiklerinin arkasında durmayan yanlış insan modeli, o zamandan bu zamana herhangi bir değişiklik göstermiş midir?
Yoksa isimler, mekânlar, zamanlar değişmiş ama insanın amacı veya yanlışa yönelişi hep aynı mı kalmıştır?
Yaptığım âcizane araştırmalar neticesinde edindiğim kanaat şu ki; İnsanlar, her zaman içinde bulundukları konumdan daha da ilerilere giderek başarılı olma, istediklerini elde etme ve kariyer kazanma çabası içerisinde bulunmuşlardır. Sebep ve sonuç ne olursa olsun, amaç mutlaka bunlardan biri olmuştur. Bu aslında, birçok meselenin de temelinde yatan sorundur.
İnsanların büyük çoğunluğunun amaca ulaşmada ki ana mantıkları, başarılı ve kariyer sahibi olma, istediğini elde etme çabası içerisinde, yalnızca dünya hayatına yönelme fikri olduğu için, bilginin doğruluğu da amaca hizmet sonrasında, önemini o derece de yitirmektedir. Amaç buydu, yaşandı ve bitti…
Mesela, kariyer sahibi olmak için dış görünüş itibarı ile güvenilir bir insan imajı çizmek… Böyle insanlar için, güvenilir olmanın getirisi kariyer sahibi olana kadar lazımdır. Bilginin bu şekilde kullanılışı ise toplumun bunu doğru olarak özümsemiş olması ile ilgilidir. Toplumun kendi içinden kendi desteği ile kötülük çıkarır hale gelmesini önlemek için Peygamber Efendimiz (a.s.m.) buyuruyorlar: En büyük cihad, zalim yöneticinin yüzüne söylenen hak sözdür. [46]
Çünkü toplum, yanlışa tepkisini dile getirmezse, zaman içerisinde o yanlışı yapan insanları kendi içerisinden destekleyerek, çıkarır hale gelir. Ya da sevmese bile alkış tutmak zorunda kalır…
Başkalarını değil, kendimizi eleştirmeye yönelik yaşamlar sürse idik, eleştirdiklerimizden farklı olsak da, aynı amaca hizmet etmekte olduğumuz birçok yanlışı yaptığımızı görme olanağımız olurdu.
İnsanoğlu, ulaşmak istediği şey adına, kendi aklı ile aldığı kararların peşinden gider ama kendisi için belirlenmiş mevcut bir karar var mı diye hiç düşünmez. Kendi aklı ile aldığı kararlarda ilerleme kaydetti ise, artık amacı için çizilmiş rotayı görse de beğenmez. Etraftakileri ufak kelime değişiklikleri ile kendi rotasına uydurur ve yoluna devam eder. Ne kendisi için belirlenmiş amacı inkâr eder, ne de kendisi için çizdiği rotadan döner.
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.[47]
Belirlenmiş bir rotanın çizilip çizilmediği arayışına hiç girmeyen biri ise, kendi çizgisi silinene kadar devam eder. Genellikle insan, her devirde bu hal üzere olmuştur. Onun için toplumlar, gerek şimdi gerekse en eski zamanlarda hep kendi kurallarını kendileri koymaya uğraşmışlardır. Ve kuralların temelinde, kural koyucu olarak, çıkarlarını amaç edinmişlerdir. Adaletsiz ve hesapsız bir hedef…
Rahat yaşamak ve yalnızlıktan uzak durma (toplumlara karışma) isteği, insanların hepsinde bilinçli bilinçsiz, amaç edinilmiş olgulardır. Olguların getirisi olarak da karşımıza ideolojiler çıkar. İnsanların topluma karışma istekleri, devamında cemaatleşme ve gruplaşma gereksinimine yol açar. İnsanlar bu gereksinimlerini karşılamak için kendilerini diğer gruplardan ayıran kurallar koyarlar. Bunun için her cemaatin ismi değişik olur fakat temel olarak amaçları değişmez.
Amaç: Aynı ideolojiyi paylaşan insanlarla, yalnızlık korkusu duymadan, bir arada ve rahat bir biçimde yaşama gayesidir.
Bugünün dünya kanunları eskiye nazaran çok değişmiş görünse de, bundan 4000 yıl önceki insanların koyduğu kanunlar ile bugün konulan kanunların amaçları birbirlerinden zerre kadar farklı değillerdir. Bu kanunların amacındaki tetikleyici unsur ise kanun koyucunun kendi nefsidir.
[46] Tırmizi, 1988, 2.cilt s.234
[47] Bakara suresi, 85. Ayet
You Might Also Like
Hadis İlimleri
Tefsir Nedir?
Doğru Bilgi ve Aklın Yönlendirmeleri