Hadislerin tedvînini çabuklaştıran sebeplerin başında, Hz. Osman’ın şehid edilmesi olayından hemen sonra Havâric ve Gāliyye gibi siyasî fırkaların, I. (VII.) yüzyılın sonlarından itibaren Kaderiyye ve Mürcie, bir müddet sonra da Cehmiyye ve Müşebbihe gibi itikadî mezheplerin ortaya çıkması gelir. Muhafazakâr çoğunluğa karşı olan bu fırka ve mezhep taraftarlarının işlerine gelmeyen hadisleri inkâr etmeleri, görüşlerini takviye etmek maksadıyla hadis uydurmaları, hadisleri toplamakla meşgul olan kişileri konu üzerinde düşünmeye ve önlem almaya sevketmiştir. Özellikle Şîa’nın kendi grupları, daha sonra Abbâsî hilâfeti taraftarlarının halifeler lehinde rivayetler icat etmeleri, ayrıca bazı menfaatçilerle ırk ve mezhep taassubuna kapılmış cahillerin ve İslâm aleyhtarlarının kendi düşünceleri doğrultusunda hadis uydurup yaymaları, bazı kimselerin iyi niyetle de olsa bunlara hadis uydurarak karşılık vermesi (bk. MEVZÛ), tedvîne taraftar olmayan muhaddislerin bu konuya yaklaşımlarını değiştirmiştir. Ayrıca bu tür gelişmeler onları dikkatsiz ve samimiyetsiz râvilere karşı daha temkinli davranmaya, rivayet ettikleri hadisleri kimden aldıklarını sormaya, bid‘atçıların rivayetlerinden kaçınmaya sevketmiş (Dârimî, “Muḳaddime”, 38) ve I. (VIII.) yüzyılın ilk yarısından itibaren rivayette isnad konusu gündeme gelmiştir. İsnadın başlamasından itibaren Ehl-i sünnet’e mensup râvilerin rivayetleri kabul görmüş, ehl-i bid‘atın rivayetleri alınmamıştır (Müslim, “Muḳaddime”, 5). Bunun sonucu olarak hadisi bir ihtisas sahası olarak gören kimseler tarafından râviler titizlikle takip edilmiş; yaşayışları, dindarlık ve dürüstlükleri, bid‘atla ilgileri bulunup bulunmadığı, özellikle yalan söyleyip söylemedikleri, hâfızalarının zayıf olup olmadığı araştırılmış ve böylece daha I. yüzyılda cerh ve ta‘dîl ilmi doğmuş, bunun sonucunda râvilerin hal tercümeleri hakkında geniş bir birikim meydana gelmiştir.

684-705 yılları arasında Emevîler’in Mısır valisi olan Abdülazîz b. Mervân’ın bir mektubu, erken devirlerden itibaren hadisleri kötü niyetli kişilerden korumak amacıyla devlet adamlarının bile gayri resmî olarak hadis tedvîniyle ilgilendiklerini göstermektedir. Abdülazîz b. Mervân, Bedir Gazvesi’ne katılan yetmiş sahâbî ile görüştüğü söylenen muhaddis Kesîr b. Mürre el-Hadramî’ye yazdığı bu mektupta, Ebû Hüreyre’nin rivayetlerine sahip olduğunu belirttikten sonra ondan diğer sahâbîlerden duyduğu hadisleri yazıp kendisine göndermesini istemektedir. Bu mektubun sonucu bilinmemekle beraber Halife Ömer b. Abdülazîz, ileri gelen âlimlerin hadisleri yazma işine artık karşı çıkmayacağını anlayınca hem samimiyetsiz kişilerin hadislere zarar vermesini önlemek, hem de o güne kadar bir araya getirilmemiş olan sahih hadisleri kaybolmaktan kurtarmak için tedvîn işini resmen başlatmaya karar vermiştir. Halife valilere, Medine halkına, tanınmış âlimlere ve bu arada Medine valisi ve kadısı Ebû Bekir b. Hazm’a gönderdiği yazıda âlimlerin ölüp gitmesiyle hadisin yok olmasından endişe duyduğunu, bu sebeple Hz. Peygamber’in hadislerinin ve sünnetlerinin araştırılıp yazılmasını istediğini ifade etmiştir (Dârimî, “Muḳaddime”, 43; Buhârî, “ʿİlim”, 34; Hatîb, Taḳyîdü’l-ʿilm, s. 106). Ashabın fetvalarını sünnet olduğu düşüncesiyle yazan, hatta duyduğu her rivayeti kaydettiği çok sayıda kitaba sahip bulunan İbn Şihâb ez-Zührî (ö. 124/742), ulaşabildiği hadisleri derleyerek halifeye göndermek suretiyle onun emirlerini ilk uygulayan muhaddis olmuştur. Ömer b. Abdülazîz de toplanan bu hadisleri çoğaltarak çeşitli bölgelere göndermiştir (İbn Abdülber, I, 331). Sahâbe tarafından kaleme alınan sahîfeler bir yana, bir tesbite göre I. (VII.) yüzyılın ikinci yarısı ile II. (VIII.) yüzyılın ilk yarısında 400 kadar muhaddis tarafından hadislerin yazıldığı artık belgeleriyle bilinmektedir (M. Mustafa el-A‘zamî, İlk Devir Hadis Edebiyatı, s. 58-161; İmtiyâz Ahmed, s. 416-590).

Hadislerin tedvîni tamamlanınca bunların sistemli birer kitap haline getirilmesi ve böylece aranan hadisleri kolayca bulmaya imkân verecek usullerin geliştirilmesi yönündeki çalışmalar ağırlık kazanmıştır. Bazı âlimler hadisleri konularına göre tasnif etmeyi ve bu şekilde “musannef” adı verilen türde eserler yazmayı denerken bazıları da hadisleri ilk râvileri olan sahâbîlerin adlarına göre sıralayarak “müsned” denen türde kitaplar telif etmeyi tercih etmiştir. Hadisleri bablara göre sıralamaya kimin daha önce başladığı bilinmemekle beraber Tirmizî (Kitâbü’l-ʿİlel, s. 738) ve daha geniş bir şekilde Râmhürmüzî’nin verdiği bilgiye göre bu konuda ilk çalışmayı, genellikle el-Muṣannef (el-Câmiʿes-Sünenel-Muvaṭṭaʾ) diye anılan eserleriyle Mekke’de İbn Cüreyc (ö. 150/767), Yemen’de Ma‘mer b. Râşid, Basra’da İbn Ebû Arûbe ile Rebî‘ b. Sabîh (Subeyh), Kûfe’de Süfyân es-Sevrî, Medine’de Mâlik b. Enes, Horasan’da Abdullah b. Mübârek, Rey’de Cerîr b. Abdülhamîd, Şam’da Velîd b. Müslim gibi muhaddisler yapmıştır (el-Muḥaddis̱ü’l-fâṣıl, s. 611-614). İlk tasnif çalışmalarıyla tanınan bazı muhaddislerin II. (VIII.) yüzyılın ortalarında vefat etmesi, bu çalışmaların aynı yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren hazırlanmış olduğunu göstermekte, dolayısıyla tedvîn ve tasnif işlerini kesin bir çizgiyle birbirinden ayırmaya imkân bulunmadığını ortaya koymaktadır. Yemenli muhaddis Ma‘mer b. Râşid’in günümüze ulaşan el-Câmiʿ adlı eseri ilk tasnif mahsullerinin genel yapısı hakkında fikir vermektedir (bk. Literatür). II. (VIII.) yüzyılda tasnif edilen eserlerle III. (IX.) yüzyılın ilk yarısında kaleme alınan hadis kitaplarının çoğunda Hz. Peygamber’in hadisleri sahâbeye ait görüşlerden ve tâbiînin fetvalarından ayrılmamıştır. Mâlik b. Enes’in el-Muvaṭṭaʾ adlı eseri bu nevi teliflerin belirgin özelliğini taşımaktadır. II. (VIII.) yüzyılda sağlam hâfızaları, güvenilir rivayetleri ve isabetli tenkitleriyle hadislerin daha sonraki nesillere aktarılmasını sağlayan diğer muhaddisler arasında Abdurrahman el-Evzâî, Şu‘be b. Haccâc, Hammâd b. Seleme, Leys b. Sa‘d, Cerîr b. Abdülhamîd, İsmâil b. Uleyye, Abdullah b. Vehb, Vekî‘ b. Cerrâh, Süfyân b. Uyeyne, Yahyâ b. Saîd el-Kattân ve Abdurrahman b. Mehdî bulunmaktadır.

Genellikle III. (IX.) yüzyılda hadis kitaplarında değişik ihtiyaçlara göre muhtelif sistemler uygulanmıştır. Bunların en yaygın iki şekli, hadislerin râvi adlarına (ale’r-ricâl) ve konularına (ale’l-ebvâb) göre tasnif edilmesidir. Hadislerin ilk râvisi olan sahâbîlerin adlarını esas alarak her sahâbînin bütün rivayetlerini sağlamlık derecesine bakmadan bir araya getiren müsnedlerin ilk musannifleri olarak Esed b. Mûsâ (ö. 212/827), Ubeydullah b. Mûsâ el-Absî, Yahyâ b. Abdülhamîd el-Himmânî, Müsedded b. Müserhed ve Nuaym b. Hammâd’ın adları zikredilmektedir. Bunların eserleri hakkında fazla bilgi bulunmamakla beraber Ebû Dâvûd et-Tayâlisî’nin (ö. 204/819) el-Müsned’i ile Mekke’de kaleme alınan ilk müsnedler arasında sayılması gereken Abdullah b. Zübeyr el-Humeydî’nin (ö. 219/834) el-Müsned’i, ve en hacimli hadis külliyatından biri olan Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) el-Müsned’i günümüze ulaşmıştır (bk. Literatür). Râvi adlarına göre tasnif edilen kitaplardan olan mu‘cemlerde rivayetler sahâbe adına veya mu‘cemi tasnif eden muhaddisin hocalarının adlarına yahut râvilerin yaşadığı şehirlere göre tertip edilmiştir. Taberânî’nin üç mu‘cemi bu türün en tanınmış örnekleridir. Konularına göre tasnif edilen, bu sebeple genel olarak “musannef” diye anılan hadis kitaplarının ilk örnekleri de Ma‘mer b. Râşid’in el-Câmiʿi ile Mâlik b. Enes’in el-Muvaṭṭaʾıdır. Bu türün III. (IX.) yüzyıldaki ilk örnekleri arasında Abdürrezzâk es-San‘ânî’nin (ö. 211/826-27) el-Muṣannef’i ile Ebû Bekir b. Ebû Şeybe’nin el-Muṣannef’i gösterilebilir (bk. Literatür). III. yüzyılda tasnif edilen en önemli hadis kitapları olarak Kütüb-i Sitte kabul edilmektedir. Bunların içinde, sadece sahih hadisleri toplamayı hedef aldıklarından Buhârî ile Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’leri Kur’an’dan sonra İslâm’ın en güvenilir iki kitabı sayılır. Bu altı kitabın sonuncusu olarak Mâlik b. Enes’in el-Muvaṭṭaʾını veya Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî’nin es-Sünen’ini (el-Müsned) gösterenler olmuşsa da yaygın kanaate göre altıncı kitap İbn Mâce’nin es-Sünen’idir. Diğerleri Ebû Dâvûd’un es-Sünen’i, Tirmizî’nin es-Sünen diye de anılan el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i ve Nesâî’nin el-Müctebâ diye de bilinen es-Sünen’idir. Bu yüzyılda birçok muhaddisin yetişmesinde emeği geçen, hadislerle râvileri ve hadis kitaplarına dair tenkitlerinden faydalanılan diğer muhaddisler arasında Affân b. Müslim, Saîd b. Mansûr, İbn Sa‘d, Yahyâ b. Maîn, Ali b. Medînî, İshak b. Râhûye, Ebû İshak el-Cûzcânî, Ebü’l-Hasan el-İclî, Ebû Zür‘a er-Râzî, Bakī b. Mahled, Ebû Hâtim er-Râzî, Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī, İbn Ebû Âsım ve Bezzâr’ın adları sayılabilir.

III. (IX.) yüzyılda hadislerin muhtevasıyla ilgili çalışmalar da yapılmış olup Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm’ın kırk yılda meydana getirdiği Ġarîbü’l-ḥadîs̱ adlı eseri bu yeni türün örneği olarak zikredilmelidir. Daha sonra da bu türde pek çok kitap yazılmıştır.

IV. (X.) yüzyılda da hadis tahsili için seyahat etme geleneği sürmekle beraber artık hadislerin kitaplarda toplanmış olması sebebiyle şifahî rivayet yavaşlamaya başlamış, genellikle orijinal kitap telifi yerine daha önceki yüzyıllarda meydana getirilen hadis kitaplarından derleme ve ihtisarlar yapılmaya başlanmıştır. Bundan dolayı âlimler IV. yüzyılın başını mütekaddimîn döneminin sonu, müteahhirîn devrinin başlangıcı olarak değerlendirmişlerdir. Bu dönemin en tanınmış muhaddislerinden Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî’nin (ö. 307/919) el-Müsned’i sahâbeye ait birçok haberi de ihtiva eden önemli bir kaynaktır. İbn Cerîr et-Taberî, orijinal bir çalışma olan Tehẕîbü’l-âs̱âr’ında (nşr. Mahmûd Muhammed Şâkir, Müsnedü ʿÖmer b. ḪaṭṭâbMüsnedü ʿAlî b. Ebî ṬâlibMüsnedü ʿAbdillâh b. ʿAbbâs, I-IV, Kahire 1403/1982; nşr. Nâsır b. Sa‘d er-Reşîd, I-IV, Mekke 1404) aşere-i mübeşşere, Ehl-i beyt ve mevâlînin müsnedleriyle İbn Abbas’ın müsnedinin bir bölümünü bir araya getirmiş; hadislerin tariklerini, illetlerini, âlimlerin bu hadisler hakkındaki ihtilâflarını ve sonunda da kendi tercihini belirtmiştir. İbn Huzeyme de bugün tam nüshası elde bulunmayan eṣ-Ṣaḥîḥ’ini tasnif etmiştir (nşr. M. Mustafa el-A‘zamî, I-IV, Beyrut 1395/1975). Ebû Avâne el-İsferâyînî, el-Müsnedü’l-muḫrec ʿalâ Kitâbi Müslim b. el-Ḥaccâc (eserin bir bölümü Müsnedü Ebî ʿAvâne adıyla yayımlanmıştır: Haydarâbâd 1362/1943), İsmâilî de el-Müstaḫrec adlı eserleriyle yeni bir tasnif türü olan “müstahrec” çalışmalarını başlatmışlardır. Daha sonra Ṣaḥîḥ-i Buḫârî ve Ṣaḥîḥ-i Müslim üzerine çeşitli müstahrecler hazırlanmıştır. Ebû Ca‘fer et-Tahâvî, seçtiği ahkâm hadislerini değerlendirdiği Şerḥu Meʿâni’l-âs̱âr’ını, İbn Hibbân, daha önceki hadis kitaplarından tamamen farklı bir tertipte hazırladığı el-Müsnedü’ṣ-ṣaḥîḥ’ini (et-Teḳāsîm ve’l-envâʿ), Taberânî, hocalarının adlarına göre tertip ettiği el-Muʿcemü’l-evsaṭ ve el-Muʿcemü’ṣ-ṣaġīr adlı eserlerinden daha hacimli olup sahâbe adlarına göre alfabetik olarak tasnif ettiği el-Muʿcemü’l-kebîr’ini, Dârekutnî, hadislerin farklı rivayetlerine büyük ölçüde yer verdiği es-Sünen’ini ve Hâkim en-Nîsâbûrî el-Müstedrek ʿale’ṣ-Ṣaḥîḥayn adlı eserini meydana getirmiştir.

IV. yüzyılda daha sonraki çalışmalara kaynaklık eden önemli dirâyet kitapları da telif edilmiştir. İbn Ebû Hâtim’in, râvileri bütün yönleriyle tanıyan hadis münekkidi babası Ebû Hâtim er-Râzî ile hocası Ebû Zür‘a er-Râzî’nin görüşlerine dayanarak kaleme aldığı, hem sika hem de zayıf hadis râvilerinin tenkidine dair ilk eserlerden biri olan el-Cerḥ ve’t-taʿdîl’i; Râmhürmüzî’nin derli toplu ilk usûl-i hadîs çalışması olduğu kabul edilen el-Muḥaddis̱ü’l-fâṣıl beyne’r-râvî ve’l-vâʿî adlı eseri; İbn Adî’nin, zayıf râviler hakkında münekkitlerin görüşlerini aktardığı ve bu râvilerin rivayetlerinden örnekler verdiği el-Kâmil fî ḍuʿafâʾi’r-ricâl’i; Hattâbî’nin, önce Ebû Dâvûd’un es-Sünen’ine Meʿâlimü’s-Sünen, ardından Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’ine Aʿlâmü’s-sünen adıyla yazdığı sahasında ilk çalışmalar olarak kabul edilen hadis şerhleri; Halef el-Vâsıtî’nin etrâf kitaplarının ilk örneklerinden olan Eṭrâfü’ṣ-Ṣaḥîḥayn’ı ile Ebû Mes‘ûd ed-Dımaşkī’nin Eṭrâfü’ṣ-Ṣaḥîḥayn’ı; Hâkim en-Nîsâbûrî’nin usûl-i hadîse dair ilk ve önemli kaynaklardan biri olan Maʿrifetü ʿulûmi’l-ḥadîs̱’i bu tür eserlerdendir.

V. (XI.) yüzyılda ve daha sonraki dönemlerde yapılan çalışmaların temel özelliği değişmemiş, tanınmış hadis kitaplarının farklı şekillerde yeniden tertip edilmesinden ibaret olan tasnifler devam etmiştir. Bu yüzyılın başlarında Ebû Nuaym el-İsfahânî (ö. 430/1038) el-Müsnedü’l-müstaḫrec ʿalâ Ṣaḥîḥi Müslim adlı eseriyle sahâbenin hayatına dair Maʿrifetü’ṣ-ṣaḥâbe’sini, Mısırlı muhaddis ve tarihçi Kudâî, hadislerden kolayca faydalanılmasını sağlamak amacıyla kısa metinli 897 hadisi yarı alfabetik olarak sıraladığı Şihâbü’l-aḫbâr’ını (Bağdat 1327) yazmıştır. Hadise dair çeşitli eserleri bulunan Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī es-Sünenü’l-kübrâ’da diğer hadis kitaplarında bulunmayan pek çok hadisi, sahâbe ve tâbiîn sözlerini muhtelif rivayetleriyle birlikte bir araya getirmiş; Maʿrifetü’s-sünen ve’l-âs̱âr adlı eserinde de Şâfiî fıkhının dayandığı 20.881 hadisi, sahâbe ve tâbiîn sözünü toplamıştır. Endülüslü muhaddis İbn Abdülber en-Nemerî, bütün sahâbîlerin hayatını yazmak amacıyla başladığı el-İstîʿâb fî maʿrifeti’l-aṣḥâb’da mükerrerleriyle birlikte 4225 kadar sahâbîye yer vermiş; Câmiʿu beyâni’l-ʿilm’de ilme ve ilim tahsiline dair Hz. Peygamber, ashap, tâbiîn ve daha sonraki âlimlerin tavsiye ve tecrübelerine dair rivayetleri senedleriyle birlikte derlemiş; fıkhü’l-hadîse de büyük yer verdiği et-Temhîd limâ fi’l-Muvaṭṭaʾ mine’l-meʿânî ve’l-esânîd’de İmam Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾını şerhetmiştir. Dirâyetü’l-hadîsin çeşitli dallarında eser veren Hatîb el-Bağdâdî hadislerin yazılmasıyla ilgili Taḳyîdü’l-ʿilm (nşr. Yûsuf el-Iş, Dımaşk 1949), hadis öğrenim ve öğretim usullerine dair hemen hemen yarısı merfû olan 1924 rivayeti ihtiva eden el-Câmiʿ li-aḫlâḳı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmiʿ (nşr. Muhammed Re’fet Saîd, Küveyt 1401/1981) ve usûl-i hadîsin önemli kaynaklarından biri olan el-Kifâye fî ʿilmi’r-rivâye adlı eserlerini yazmıştır. Buhârî ile Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’leri, özellikle el-Cemʿ beyne’ṣ-Ṣaḥîḥayn adlı eserlerde ve okuma kolaylığı sağlamak için genellikle senedleri zikredilmeden alfabetik şekilde veya müsned tertibinde bir araya getirilmiş, Humeydî müsned tarzındaki el-Cemʿ beyne’ṣ-Ṣaḥîḥayn adlı kitabıyla (nüshaları için Brockelmann, GAL Suppl., I, 578) bu türün en güzel örneğini ortaya koymuştur.

V. (XI.) yüzyılın ikinci yarısından itibaren önemli hadis kitaplarından seçmeler yapmak, hatta bütün hadisleri bir araya getirmek düşüncesiyle çeşitli boyutlarda derleme eserler kaleme alınmıştır. Geniş kapsamlı hadis kitapları tasnif etme gayretleri arasında Hasan b. Ahmed es-Semerkandî’nin (ö. 491/1098), İslâm dünyasında bir benzerine rastlanmadığı ve 800 cüz içinde muhtemelen mükerrer rivayetlerle birlikte 100.000 hadis ihtiva ettiği belirtilen (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIX, 206) Baḥrü’l-esânîd fî ṣıḥâḥi’l-mesânîd adlı eserinin önemli bir yeri vardır. Ancak bu eser günümüze kadar gelmemiştir. Ferrâ el-Begavî’nin (ö. 516/1122) 4931 (veya 4719) hadis ihtiva eden Meṣâbîḥu’s-sünne adlı eseri yüzyıllar boyunca büyük bir ilgi görmüştür. Begavî, Kütüb-i Sitte başta olmak üzere güvenilir hadis kaynaklarından senedlerini çıkararak seçtiği hadisleri önce konularına göre sıralamış, ardından Buhârî ile Müslim’in veya bunlardan birinin sahihlerine aldığı hadisleri “sıhâh” başlığıyla, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve Dârimî’nin sünenlerine aldıkları hadisleri de “hisân” başlığıyla bir araya getirmiştir. Bu eser üzerinde çoğu şerh olmak üzere muhtelif çalışmalar yapılmış, Hatîb et-Tebrîzî, Meṣâbîḥ’in kaynaklarında bulunduğu halde Begavî’nin eserinde yer almayan 1350 hadisi üçüncü bir babda toplayarak eserine Mişkâtü’l-Meṣâbîḥ adını vermiş, bu çalışma da büyük rağbet görmüştür. Endülüslü muhaddis Rezîn b. Muâviye es-Sarakustî (ö. 535/1140), İbn Mâce’nin es-Sünen’i yerine İmam Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾını koyarak Kütüb-i Sitte’deki hadisleri et-Tecrîd li’ṣ-ṣıḥâḥ ve’s-sünen (el-Cemʿ beyne’l-uṣûli’s-sitte veya et-Tecrîd fi’l-cemʿ beyne’l-Muvaṭṭaʾ ve’ṣ-ṣıḥâḥi’l-ḫams) adlı eserinde toplamış, bu eseri yetersiz gören Mecdüddin İbnü’l-Esîr kitap adlarını alfabetik sıraya koyarak eseri yeniden tertip etmiş ve çalışmasına Câmiʿu’l-uṣûl li-eḥâdîs̱i’r-Resûl adını vermiştir. Bu arada Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî de Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inin büyük bir kısmı ile Buhârî, Müslim ve Tirmizî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’lerini müsned tertibine koyarak Câmiʿu’l-mesânîd ve’l-elḳāb (Brockelmann, GAL, I, 662; Suppl., I, 917; Abdülhamîd el-Allûcî, s. 89-90) adlı yedi ciltlik eserini meydana getirmiştir.

VII. (XIII.) yüzyılda ve daha sonraki dönemlerde hadis rivayeti geleneği eskiye göre azalarak devam etmiş, bu arada İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱ olarak da bilinen ve usûl-i hadîs çalışmalarının mihverini teşkil ederek yüzlerce çalışmaya konu olan Muḳaddime’sini kaleme almıştır. Radıyyüddin es-Sâgānî’nin, Ṣaḥîḥ-i Buḫârî ile Ṣaḥîḥ-i Müslim’den seçtiği 2267 merfû hadisi senedlerini vermeden yarı alfabetik sıra ile topladığı Meşâriḳu’l-envâri’n-nebeviyye adlı eseri (nşr. Eşref b. Abdülmaksûd, Beyrut 1409/1989, el-Cemʿ beyne’ṣ-Ṣaḥîḥayn adıyla) uzun yıllar ders kitabı olarak okutulmuştur. Hadis alanındaki telifleriyle bilinen Münzirî, büyük rağbet gören et-Terġīb ve’t-terhîb’ini (I-II, Hindistan 1300) pek çok kitabı taramak suretiyle meydana getirmiştir. Bu yüzyılın en velûd âlimlerinden olup usûl-i hadîs alanında da önemli eserler yazan Nevevî, el-Minhâc fî şerḥi Ṣaḥîḥi Müslim’den başka daha çok içtimaî ve ahlâkî mahiyetteki hadisleri ihtiva etmesi sebebiyle günümüzde de elden düşmeyen Riyâżü’ṣ-ṣâliḥîn adlı eseri (Mekke 1302), dua ve zikir konusundaki hadisleri bir araya getiren el-Eẕkâr’ı (Kahire 1306) tasnif etmiştir. Özellikle râvilere ve tanınmış şahsiyetlere dair kaleme aldığı pek çok kitabıyla bilinen Zehebî de (ö. 748/1348) Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, zayıf râvilere dair Mîzânü’l-iʿtidâl ve tanınmış muhaddislere dair Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ (I-XXIII, Beyrut 1401-1405/1981-1985) adlı kitapları yazmıştır.

Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr’in Kütüb-i Sitte, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’i, Taberânî’nin üç mu‘cemi, Bezzâr ve Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî’nin müsnedlerini esas kabul ederek kaleme aldığı, fakat gözlerini kaybettiği için Ebû Hüreyre’nin bir kısım rivayetlerini derleyemediği, bununla beraber 35.463 rivayeti bir araya getirdiği Câmiʿu’l-mesânîd ve’s-süneni’l-hâdî li-aḳvemi sünen adlı eseri (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî, I-XXXVII, Beyrut 1415/1994) büyük bir gayretin mahsulüdür. Süyûtî, Cemʿu’l-cevâmiʿi ile İbn Kesîr’in başlattığı çalışmayı daha ileriye götürmüştür.

IX. (XV.) yüzyılın dikkate değer çalışmalarından biri “zevâid” kitaplarının tasnifidir. Nûreddin el-Heysemî’nin (ö. 807/1405) Mecmaʿu’z-zevâʾid’i, Mısırlı muhaddis Ahmed b. Ebû Bekir el-Bûsîrî’nin pek çok zevâid çalışması, asrının yegâne hadis hâfızı olarak bilinen İbn Hacer el-Askalânî’nin, Ahmed b. Hanbel’in de aralarında bulunduğu tanınmış sekiz muhaddisin müsnedlerinde bulunmakla beraber Kütüb-i Sitte’de yer almayan hadisleri bir araya getirdiği el-Meṭâlibü’l-ʿâliye’si bu türün örneklerindendir. İbn Hacer’in hadisle ilgili yüzlerce telifi arasında Fetḥu’l-bârî bi-şerḥi Ṣaḥîḥi’l-Buḫârî ile el-İṣâbe fî temyîzi’ṣ-ṣaḥâbe adlı eserleri özellikle kaydedilmelidir. Halk arasında yaygın olan hadisleri, hadis diye bilinen hikmetli sözleri ve mevzû hadisleri bir araya getiren Muhammed b. Abdurrahman es-Sehâvî’nin (ö. 902/1497) el-Maḳāṣıdü’l-ḥasene’si ile (Leknev 1303) İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî’nin (ö. 1162/1749) kaleme aldığı, bu eseri de ihtiva eden aynı konudaki geniş eseri Keşfü’l-ḫafâʾ ve müzîlü’l-ilbâs ʿamme’ştehere mine’l-eḥâdîs̱i ʿalâ elsineti’n-nâs (I-II, Kahire 1351) adlı kitabı önemli çalışmalardır. Çeşitli eserleri yanında hadis derlemeciliğiyle de tanınan Süyûtî’nin, 200.000 civarında olduğunu tahmin ettiği bütün hadis rivayetlerini bir araya getirmek amacıyla, bir kısmı günümüze ulaşmayan yetmiş bir kaynağı tarayarak kaleme almaya başladığı, ancak vefatı sebebiyle tamamlayamadığı Cemʿu’l-cevâmiʿ adlı eseriyle, bu eserden seçtiği ve alfabetik olarak sıraladığı kısa metinli 10.000 hadisi ihtiva eden el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’i bu dönemin önemli hadis çalışmalarıdır. Müttakī el-Hindî’nin Kenzü’l-ʿummâl fî süneni’l-aḳvâl ve’l-efʿâl’i hadis metinlerini ihtiva eden en hacimli kitap sayılabilir. Eserde, Süyûtî’nin adı geçen iki çalışması ile Ziyâdetü’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr’indeki hadisler kitap ve bablara göre sıralanmış, ardından bu kitaplar adlarına göre alfabetik sıraya konmuştur.