İslam Sizin Dininizdir -1-
Bu yazıda cevabını bulacağınız sorular:
- İslam nedir?
- Ben başka bir dinde iken, İslam nasıl benim dinim olabilir?
- Din ile şeriat arasındaki fark nedir?
- “İslam insan fıtratı üzerinedir” ne demektir?
- Neden peygamberler Ortadoğu’da çıkmıştır?
- Semavi dinlerde Hz. İbrahim’in önemi nedir?
- Hz. İbrahim Yahudi mi Hristiyan mı Müslüman mıdır?
- Peygamberlerin farklı yasaları farklı dinden oldukları anlamına mı gelir?
- Peygamberlerin kendisinden önce gelenleri tasdik, sonra gelecekleri haber vermesi ne demektir?
Evet… İddialı bir başlık oldu. Bunun idrakinde olarak anlatacağım. Eğer böyle ise sizlerin niye bundan haberi yok veya neden kabul etmiyorsunuz gibi zihninizde beliren türlü soruların cevaplarını bulacağınız bir yazı olacak. Her kim iseniz ve nerede iseniz, hangi inanç mensubu ve hangi milletin içinde yetişmiş iseniz, bu sorulara geçmeden öncelikle bilmelisiniz ki, bu din sizin dininizdir: İslam.
Sözlük anlamı “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak; teslim etmek, vermek; barış yapmak” anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiş olan İslâm’ın etimolojisini yapan ilk âlimler “boyun eğmek ve iradî olarak uymak suretiyle barış ortamına girmek” şeklinde açıklamışlardır.
Kur’an-ı Kerim’de ise İslâm, Allah katındaki hak dinin karşılığı ve özel adı olarak belirlenmiş, ondan başka hiçbir dinin getirisi olan inanç ve amellerin kabul edilmeyeceği net olarak vurgulanmıştır.
Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de kaybedenlerden olacaktır. (3/85)
Tüm semavi inançlarda aktarıldığı üzere; Hz. Âdem ile Havva’nın dünyaya indirilmesinden sonra başlayan ve Nuh Tufanına kadar olan süreç, tüm insanlığın bir arada yaşaması için denenen fakat insanlık ve kulluk adına başarılı sonuç vermeyen bir süreç olmuştur. Bunun neticesinde insanoğlu için “her bilgi zıddı ile bilinebilir, kavranabilir” ilkesinden hareketle, Hz. İbrahim ile başlayan ve insanlığa örnek oluşturacak yeni bir dönem içerisine girilmiştir.
Bu süreç ayet ile “siz (erkek-dişi) bir çift insandan meydana getirildiniz ve birbirinizi tanıyın diye farklı kavimlere, kabilelere, ümmetlere ayrıldınız” diye ifade olunmuştur.
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, haberdar olandır. (49/13)
Ayette bulunan detay bilgi şudur: Hz. İbrahim ile başlayan ilk örnek kavmin de meydana getirilme gayesinin belirtilmesidir. Ona (Allah’a) karşı gelmekten en çok sakınan…
Bütün olarak ele alındığında sizi bir çiftten meydana getirdik, birbirinizi tanıyın diye gruplara ayırdık, evvelki anlaşmazlıklarınız giderilsin diye içinizden ahlaki ve insani değerleri ile örnek olacak bir kavme kulluğu öğretmek ve yaşatmak üzere yönlendiği belirtilmektedir. Yani Allah, Âdem ve Nuh sonrası İbrahim ve ailesini, kulluk ve insanlık adına tüm insanlığa İslam’a doğru örnek oluşturması üzere seçmişti.
Fakat kendilerine gelen ilim ve seçkinlik zaman içerisinde haset, kıskançlık ve ayrılıkların çıkmasına sebep oldu. Ve Allah, İbrahim’in ailesini diğer insanlara, kavimlere, gruplara örnek oluşturmaları için seçmişken artık Hz. İbrahim’in çocuklarının içinden diğerlerine örnek olacak soy, aile ve bireyler çıkarmaya başladı. İshak ve Yakup üzerinden İsrail Oğullarını sonra Yahudileri ve en nihayetinde onların içinden Ali İmran ailesini ve son olarak da birey olarak İsa aleyhisselâmı seçti. Ne yazık ki bu kişi, aile ve soy gibi kendi içlerinden örnek olacaklara kati şekilde itibar edilmedi.
Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. (3/19)
Örnek alması gerekenler geçen süre içerisinde, kendi nefislerine mal ederek yaptıkları işleri, bu seçilmiş olanların soyundan geldiklerini ifade ederek meşrulaştırmaya başladılar. Kendi yaptıklarına da bu yöntem ile ilahilik kazandırarak makam ve mevki sahibi olabiliyorlardı. Tabii ki izlediklerini ifade ettikleri bu şahısların başında gelen isim İbrahim aleyhisselam idi. Ve rabbimiz insanlarla iletişime son olarak geçtiğinde bu duruma şöyle açıklama getiriyordu:
İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hristiyan. O, sadece Hanîf bir Müslümandı/Allah’a teslim olandı. O müşriklerden değildi. (3/67)
Bu açıklama Hz. İbrahim’i, kendilerinin atası olarak gösteren fakat onun yolundan gitmeyenleri keskin şekilde ayırıyor ve adeta diğer semavi inançların da yanlışlarını gözler önüne seriyordu.
Dinin oluşumu sürecinde makrodan mikroya, tüm insanlıktan İbrahim ailesine, sonra Benî İsrail soyuna ve Ali İmran ailesine kadar küçülerek nihayet en sonunda ise İsa aleyhisselam ile birey olarak sonlanacaktı. Artık ne olacaktı? Allah tevhidin anlaşılması ve örnek oluşması için bir milleti denedi fakat örnek oluşmadı, İslam dini de tamamlanmadı. İşte bu noktadan itibaren aile, soy, sop kavramını İsa sonrasında devre dışı bırakarak, inananlar ve inanmayanlar diye iki farklı millet tanımını ümmet olarak getirecekti. İslam dinini tamamlayacak olan bu adımı ise Hz. İbrahim’in İsa’ya kadar uzanan ve her türlü zaafa uğrayanlarla değil hiç denenmemiş olan İsmail aleyhisselam soyundan biri ile gerçekleştirecekti. O kişi Hz. Muhammed aleyhisselatu vesselam idi.
Artık geride ataları ile övünen ve ellerinde bir takım nefsi arzular içinde değiştirilmiş olan kitapları kalanlar vardı. Her ne kadar tevhide ve kulluğa yönelik bazı anlatımlar bulunsa da zaman içerisinde eklenmiş olan inançlar buna engel idi. Tevhide ve kulluğa yönelik olanlara örnek vermek gerekirse: İnsan yaratıcısını bilip tanımak ve O’na kulluk etmek için yaratılmıştır. (Çıkış, 20/2-3; Tesniye, 6/4-5; Matta, 4/10; Resullerin İşleri, 17/26-28) Özellikle Yahudiliğin önemle vurguladığı en temel ilke Tanrı’nın birliği hususudur. Tevrat’a göre ilk insanla onun çocukları ve Nuh (Tekvîn, 1/26-28; 4/26; 6/9), İbrahim, İshak, Yakup, Yusuf bir olan Allah’a davet etmişlerdir. Hz. Dâvûd’un Zebûr’unda da (Mezmurlar) tek olan Tanrı’ya dua edilmekte, Tanrı’nın -haşa- oğlu olarak takdim edilen Hz. İsa da şeriattaki ilk emrin Allah’ın birliği olduğunu vurgulanmakta (Markos, 12/28-29). Fakat birliğin tanımına tahrifatta bulunarak üçleme ortaya koymaktadır. Sözün özü böylesine kulluğa ve tevhide yönelik kapılar lafız olarak açık olmasına karşın ona ulaşacak yollar/inançlar belirli soy, evlat ya da teslis gibi kabule dayandırılmış bulunmaktadır.
Oysa ki hiçbir şart ve kural olmaksızın insan olarak herkesi ilgilendirmeli idi. Tanrı taraf tutmamalı, herkesi sınava tabi tutuyor ve bu yaşamdan sorgulayacak ise bir tek dinden sorumlu tutmalıydı. Bu da elbette yaratılış bakımından tüm insanlara uygun bir din olmalıydı. Diğer türlü sınavın adaletsiz olması kaçınılmazdı. İşte yaratılış/fıtrat dini olarak İslam artık değiştirilme, tahrip edilme olasılığını insana bırakmaksızın bizzat sahibi tarafından korunacağını bildirerek, Kur’an-ı Kerim ile tamamlanıyordu. Ve ümmet zihniyeti hiçbir inanç, dil, ırk, mezhep, meşrep gibi ayırıcı özellik olmaksızın herkesi kucaklayıcı idi. Üstün olmayı da yalnızca Allahtan korkmaya endeksliyordu.
Hz. Muhammed’in bize kadar ulaşan bir sözünde “her doğan insanın İslam fıtratı üzere olduğunu fakat yaratılışındaki bu özelliğin Yahudilik, Hıristiyanlık veya ateşperestlik gibi inançlarla aile ve çevrenin etkisi ile değişikliğe uğradığını belirtmektedir.” (Buhârî, “Cenâʾiz”, 80, 93, “Tefsîr”, 30/1, “Ḳader”, 3; Müslim, “Ḳader”, 22-25)
Yani ailemizin ya da yaşadığımız yerin inancımızı doğrudan etkilemesi gibi bir gerçek, aslında fıtratımıza uygun olan İslam dinini doğru tanıma, kabul etme veya yaşamamıza engel oluşturmaktaydı. İşte bu hakikat ve buraya kadar olan özet anlatımlarımız aslında hepimizin dininin İslam olduğunu fakat işitsek bile kabul etmemize engel olacak inançlar, gruplaşmalar veya anlatımların olduğu hakikatine bizleri çıkarmaktadır.
Peygamber efendimizin bu sözleri öylesine önemli ki; Müslüman olmasına ve hatta Müslüman toplumda bulunmasına rağmen İslam’ı hakkı ile tanıyıp teslim olamayan milyonların oluşmasının da nedeni konumundadır. Bugünkü Müslümanların durumu ancak bu kadar sarih ve doğru izah edilebilirdi. Ehli kitap ve diğer coğrafyalarda ki müşriklerden ziyade; iki milyar Müslüman toplumunun cahil ya da geri kalmışlığı, yaptığı tüm ahlaksız davranışlara rağmen yaşantısını değiştirme ihtiyacı dahi hissetmemesi tamamı ile yaşadığı coğrafyanın İslam adı altında oluşturulan inancına bağlı olarak gelişmiştir. Kesinlikle bu İslam’ın değil Müslümanların ayıbıdır. Bu ayrımı yapamayanlar, en az dinini doğru öğrenme gereği duymayanlar kadar cahildirler.
Buraya kadar olan anlatımlarımıza ayetlerin ifadesi ile bir göz atalım. Lütfen açıklamalar üzerinde düşünerek okuyalım.
<<Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir. Rabbi ona “Teslim ol.” dediğinde, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti. İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakup da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak Müslümanlar olarak ölün.” dedi. Yoksa siz Yakup’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş Müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz? Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz. (Yahudiler) “Yahudi olun.” ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız.” dediler. De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Yakup oğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin). Onlara de ki: “Allah hakkında mı bizimle tartışıp duruyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz O’na gönülden bağlanmış kimseleriz.” Yoksa siz, “İbrahim de İsmail de İshak da Yakup ile Yakupoğulları da Yahudi ya da Hristiyan idiler.” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. >> (2/130-140)
Best Proxies
10 ay agoEverything is very open with a precise clarification of the issues. It was really informative. Your site is very useful. Thank you for sharing!
İlhan Tosun
10 ay agoThank you very much, your valuable comments are very valuable to us. May Allah grant us all the opportunity to learn and live.
You Might Also Like
Şia Ve Hadis
Şirk
Hadis Öğrenimi