Sağlığın kullanımı

Sağlıklı olmak, insan mutluluğu için öncelik taşıyan unsurlardandır. Sağlık, genellikle, kendiliğinden var olan bir durum gibi algılanır. Oysaki insanın sağlıklı olma yolunda çaba göstermesi gerekmektedir. Yaratıcı tarafından lütfedilmiş bir sıhhat vardır. Bunu kullanmayı en iyi şekli ile bilmemek, bütünü bozan bir parça gibi, diğer yönlendirmeleri de temelden etkileyecektir. Sağlığı koruyup kollamayı iyi bilmek, diğer uygulamaları yaşanılır tayin etmek demektir.

Sağlığın kullanımı beden ve ruh olarak ikiye ayrılır.

Beden sağlığını kullanmayı bilmek için üç şeyi iyi bilmek gerekir. Bunlar temizlik, uyku ve beslenmedir.

Temizlik, beden ve ortam koşullarının sterilize[82] olmasını gerektirir. Bu yolda alınan tüm önlemlere ise hijyen[83] denir.

Uyku, kendisine yeterli zaman diliminin ayrılmasını ve el verişli ortamda bulunulmasını ihtiyaç kılar. Sağlıklı uyku için en uygun vakit 22.00 ile 03.00 arasıdır. En el verişli yer ise bedenin rahat edeceği koşulların sağlanması ile olur.

Beslenme, gıdayı ve alınacak miktarları iyi bilmeyi gerektirir. Bu gıdasal maddeleri kullanırken emülgatörlere[84] dikkat etmek lazımdır. Bu ürünlerin arkasında Yahudiler vardır. Emülgatörlerin içindeki karışımların ne olduğu ile alakalı hiçbir bilgi yoktur. Bunun ile birlikte hakkında detaylı bir bilgi de bulunmaz. Nerede ise tüketilmekte olan her ürünün içerisinde bulunmaktadır. Ürün üzerinde emülgatörü ifade eden “E” harfi ve ölçü birimi belli olmayan bir rakamdan başka hiçbir bilgi yoktur. Ne ile beslendiğini bilmek insanların en doğal hakkı iken bu hakkı Yahudiler insanlıktan söküp almışlardır. Dünyaya hâkim olmak için, tüketimin en yaygın olduğu sektör olan gıda sektörünü ele geçirmek niyeti ile başlayan Yahudiler, gıdaların tüketim süreleri kısıtlı olduğundan, bozulmalarını önlemek için bu karışımı bulmuşlardır. Bu karışım, tamamen ticari mantık ile ürünlerin daha uzun ömürlü olması ve dolayısı ile daha çok kazanç elde ederek dünyaya güç anlamında hâkim olmak amacı ile icat edilmiştir. Buluşun sağlık ile zerre kadar alakası yoktur.

Beslenme miktarının belirlenmesine gelince bu, sağlığın korunması ve doğru olarak kullanılması için en önemli etkendir.

Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizlere bu formülü şöyle bildiriyorlar: “Biz öyle bir ümmetiz ki acıkmadan sofraya oturmayız, doymadan da kalkarız”

Ruh sağlığını korumak ise yaş, cinsiyet, alışkanlıklar, sosyal yaşantı, medeni durum ve mesleki durum ile alakalı rahatsızlıklara mesafeli ve ölçülü durmayı gerektirmektedir. Bunlardan uzak durması için kişinin, kendi iç dünyasında, mutluluk ve huzuru iyi temin etmesi gerekmektedir. Bunun da tek yolu yaratıcıyı zikir etmekten geçmektedir.

Zikir: Şeref, namaz ve kitap (Kuran-ı Kerim) gibi muhtelif anlamlara gelir. Zikrin ruh sağlığını koruması için şerefin imanla, namazın itaat ile kitabın ise yaşamda uygulanmayla buluşması gerekmektedir.

ALLAH (c.c.) şöyle buyuruyor:

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun, kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain[85] olur.[86]

Paranın Kullanımı

Parayı kullanmayı iyi bilmek için kullanım ve kazanım amacını iyi belirlemek gerekir.

Kullanma amacı olarak para, eşyaların tasarrufatı[87] için sadece bir araç olarak belirlenmelidir. Aksi halde mevcut olan para, sahibini kullanmaya başlayacaktır. Kendisi ile beraber önem kazanmak, insanı değerlerinden eder. İslam dininde para bir üstünlük değil, kullanılması gereken araç, sahibine verilen sorumluluktur. Zenginlerin cennete girmek için bekletilmelerinin sebebi de budur.

Para, gayesi sadece tüketmek olan insanları kendisine kul, köle eder. Paraya tapanlar helal yoldan kazanmazlar, helal yolda da harcamazlar. Bu yaşam tarzı ile kullanım araçları da değişir.  Artık araç olan şey para değil, insan olur. Tüm zamanlarda kölelik düzeninin çıkış noktası da budur. Böylelerine dünya hayatında rezillik, ahiret hayatında ise elim bir azap vardır. Çünkü mutlak gücü Allah’a değil paraya vermişlerdir. Onu bir araç bilmeyip o doğrultuda davranmak kişiyi cimriliğe ve şirke sürükler.

Araç olarak değil de amaç olarak kullanılması da insanı sınır tanımaz hale getirir, kuralsız yapar.

ALLAH (c.c.) şöyle buyuruyor:

Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı, başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle, boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.[88]

Kazanım amacı ise helal yoldan olmasına dikkat etmektir. Öylesine önemli bir durum ki bu, yalnız kazanan kişiyi değil, o kişinin sorumluluğu altındakileri de etkiler.

Kişinin helal kazancını sorumluluğu altındakilere harcaması eşini itaatkâr, kendisini kanaatkâr, bebeğini ise hayırlı bir evlat olmaya sevk eder. Bu, insanın kişiliğini belirleyen önemli bir faktördür. Ahiret hayatında ise kendisini ve ailesini azaptan korur.

ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:

Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.[89]

Paranın kazanılması, insanın ameliyle de yakinen ilişkilidir. Eğer kazanç helal yoldan ise amel düzgün olur. Helal yoldan kazanılmayan paranın sonunda ise sahibi hüsran bulur. Helalinden kazanılmış paranın varlığı israfa, sürekliliği ise ibadetlerin zarara uğramasına kalkan olur. Harcama alanını belirlemek ile beraber harcanması için kazanılma gayesini de öğretir. Bunun için kişinin para harcama şekli, kendisini nasıl kazandığını gösteren bir aynadır.

Şahsiyetleri ve devletleri yıkan birinci sebep hesapsız borçlanmaktır. Yıkım sebebi olmasının hikmeti ise kullanım bozukluğu veya helal yollardan kazanılmamış olmasıdır. Bunun için İslam’da faiz yasaklanmış, helal kazanç sahibi övülmüştür. Tecrübe ile sabit olmuştur ki helal yoldan kazanılan para, sahibine hiçbir zaman yetersiz gelmemiş, onu başka yollara muhtaç bırakmamıştır. Yokluğu hiçbir zaman perişanlığa sebep olmamıştır. Bilhassa tekrar tekrar helal yoldan kazanılmasına da teşvik edici olmuştur. Bu özellikler ile beraber ahiret gününde sahibine en çok fayda veren şey olacaktır.

ALLAH (c.c.) şöyle buyuruyor:

Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile ayetlerimizden gafil olanlar var ya işte onların kazanmakta olduğu günahlar yüzünden varacakları yer ateştir.[90]

Zamanın Kullanımı

Zamanı diğer unsurlardan ayıran en önemli şey, varoluş ile beraber ele geçirilmiş olmasıdır. Emek sarf edilmeden kazanıldığı için, genellikle kıymeti anlaşılmaz. Zaman, ömrün kasasından zarar ederek boşaltılan, canlının öz malıdır. İnsanın, doğum ile başlayıp nefes alışına endeksli biçimde devam eden tek sermayesidir.

Zaman, insana sorulacak büyük bir hesaptır. O olmadıktan sonra dünya ve içindeki şeylerin hiçbir önemi yoktur. Bunun için dünyayı ve içindekileri süslü gösteren odur. Sürekli olarak da akmaya mahkûm edilmiştir. Bunun hikmeti ise insanın, geçtiği dönem içerisindekilere kalben bağlanmamasının gerekliliğidir.

Zamanı kullanmak, akışkanlık özelliği olan suyu kullanmaya benzer.  Su, kullanımını bilen için bir var oluş, bilmeyen için ise boğulma ve yok oluş sebebidir. Zamanın kullanımını bilmek veya bilmemek de aynen böyledir. İyi kullanmak için, ilk olarak kendinizi ve çevrenizi gerektiği gibi tanımak şarttır. Bunların olmaması kullanılacak bir zamanın olmaması demektir. Çünkü bu, verilmiş sermayenin başkası tarafından harcandığı anlamına gelir. İnsan, kendi oluşumunu birilerinin tesiri altında kalmadan gerçekleştirdiği zaman ancak kaderini belirlemede veya amacına ulaşmakta zamanı iyi kullanma gereği hisseder. Sınav dünyasına inanan biri için kazanmanın tek şartı zamanı iyi kullanmaktır. Zamanı kullanmanın tek şartı ise kişinin özbenliğini tanımasıdır. Bunlar, kendini tanıma ve kaderini belirleme ile alakalıdır. Kendiniz olamıyorsanız harcadığınız zaman sizin değildir. Zaten böyle yaşayanlar zamanı kendilerinin gibi de kullanmazlar.

Kabul ettirilen kader veya kişilik üzerinde doğru olarak ne varsa uygulamaya onları geçirirler. Bu doğrular ile hareket ettiklerinde, asıl sermaye olan zamanı başkasının malı gibi müsrifçe kullanırlar. Bunun için başkasının cebinden harcar gibi vakit geçirme yollarına başvururlar. Maaş gününü amaç edinip, sürekli, zamanı öldürecek bir şeyler arama mecburiyeti hisseden insanlar bu gruptandır. Yaşamlarını bu tarz sürdüren insanlar akıllarını nefisleri içine hapsettikleri için kurtuluşu da yine nefislerinde arayarak bulurlar. Çünkü nefse hoş geleni amaç edinmek, o amaca da uygun şekilde hareket etmek demektir.

Zamanı durduramadığımız için, zamanın akışına yönelik şartları ele almamız gerekmektedir. Bunları düzen, denge ve uyum diye üç şekilde belirleriz.

Düzenli olabilmemiz için zamanımızın nasıl geçtiğini iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. Aksi halde sürekli problemlerle karşılaşıp onları çözme çabası içerisinde tükettiğimiz bir hayatımız olur.

Dengeli kullanım için ise değer olgusunun gelişimini tamamlaması lazımdır. Değerlerimiz, kişiliği en iyi şekilde belirlemeyi sağlayan zincirin halkalarıdır. Bunun için insanlar yaşamlarını, değer verdikleri şeylerin üzerlerine bina ederler. Kişilerin kıymetli olarak kabul ettiklerinden nelere değer verdikleri bilgisine, nelere değer verdikleri bilgisinden ise kişiliklerinin bilgisine ulaşırız.

Beğenerek alınan elbiselerin renkleri, desenleri sahibinin kişiliğini belirleyen veriler ile doludur. Elbise almaya karar verirken modayı takip eden bir insanı ele aldığımızda, o kişinin, değerlerini de oradan aldığını görürüz. Kıymet veriş değerleri oluşturduğundan, kişinin aldığı elbise ile kişiliğinin, verdiği bedelle de nasıl anılmak istediğinin bilgisine ulaşırız. Moda sürekli olarak birilerinin öncülüğü ile değiştirildiğinden, bu kişilikteki bir kişinin, kıymetli şeyler ile beraber anılma çabası güderek zamanını da dengesiz olarak değersizleştirdiği bilgisine ulaşmış oluruz.

Bu tahlil ve değerler ile zamanı ona hâkim olarak kullanmanın bir de uyumlu olma şartı vardır. Uyum, zamana egemen olmanın hem kanıtı hem de ödülüdür. Tarihe ismini geçirmiş insanların hepsi, bulundukları mekâna ve zamana uyum sağlamaları sonucunda zafere erişmişlerdir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

Akıllı kimse, vaktini dört kısma ayırır:

  • İbadet
  • Kendini muhasebe
  • Emri Bil Ma’ruf Neyh-i Anil Munker[91]
  • Helâl kazanç

[82] Mikropsuz, saf-temiz

[83] Sağlığa uygunluk

[84] Çözülmediği için, besinlere katılan ve onların bir arada durmasını sağlayan katkı maddesi

[85] Doyuma ulaşmış

[86] Rad suresi, 28. Ayet

[87] Bir şeye sahip olma ve sahip olduğu şeyi istediği gibi kullanma yetkisi

[88] Bakara suresi 264. Ayet

[89] Tahrim suresi, 6. Ayet

[90] Yunus suresi, 7–8. Ayetler

[91] İyiliği emretme, kötülüklerden sakındırma