CAHİLİYYE:    Yas tutmanın bir süresi yoktu. Kocası ölen bir kadın iddet olarak bir yıl beklerdi. Bu süre içinde geçen yaşantısı, tam olarak bir eziyetti.En değersiz elbiseler içinde, evinin karanlık bir köşesine çekilir, koku sürünmez, her çeşit elbiseyi giymezdi.

Cahili şair Tarafe’nin öldükten sonra kendisine layık bir şekilde matem tutulmasını bir beyitinde vasiyet ettiğini bilmek­teyiz:“Ben öldüğüm zaman bana yakışır bir surette ağla, benim için yakalarını yırt, ey Ümmü Mabed”[648]Peygamberimiz’in dedesi Abdülmuttalib de, vefat edeceği za­man kızlarını toplayarak ağıt yaktırmıştır.[649] Müşrik Araplar ma­tem tutarken, ölünün iyiliklerini sayarak ağlarlar, feryad ve figan ederler, yanaklarını, yüzlerini, başlarını, dizlerini döverler, yaka­larını ve elbiselerini yırtarlar, yüzlerini tırmalarlar, manzumeler­le ölünün iyiliklerini yayarlar, kendilerinin de helak olması için dua ederlerdi.[650] Yine cahiliyye döneminde cenaze sahipleri yemek hazırlaya­rak, cenazeye katılanlara ikram ederlerdi.[651] Bu husus da matem­den sayılırdı.[652]

İSLAM:  Aranızdan ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, dört ay on gün kendilerini gözetim altında tutarlar.[653]

Yas tutmanın süresi hakkında Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının kocasından başka bir ölü için üç gün den fazla yas tutması helâl değildir. Ancak kadın, kocasının ölümü halinde dört ay on gün matemini sürdürür.[654]

Matem tutarken kendilerine zarar veren hakkında ise Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Yüzüne vurarak, üstünü başını yolarak ağlayan ve cahiliye âdetini sürdüren bizden değildir.[655] Muta muharebesinde şehit olan Hz. Cafer (r.a.)’nın cenaze evinde oğlu Abdullah b. Cafer’e Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:”Caferin (ev) halkına yemek hazırlayınız. Çünkü onlar(in başın)a kendilerini meşgul eden bir iş gelmiştir.”[656]

GÜNÜMÜZDE: Yas tutmanın süresi, günümüzde de net olarak belli değildir. İslam’da bu sürenin belli olmasına rağmen uygulanmayışı, cenaze sahiplerinin dünyadaki yaşamlarını eziyete çevirmektedir. Matem tutarken feryad ve figan eden, yanaklarını, yüzlerini, başlarını veya dizlerini döven, elbiselerini yırtararak kendilerine zarar veren insanlar bu zamanda sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu isyan verdiği canı geri alan Canan’a yapılmaktadır. “Azrail zamansız aldı.”, “ O, ölecek adam mıydı?”, “Falanın ölümü ile helak olduk.” gibi sözler yaratıcıya karşı söylenmiş sözler kapsamı altına girmektedir. Cenaze evinde cenaze sahibinin yemek vermesi ise her yerde sıkça karşılaştığımız durumlardandır. Yakının ölümü ile psikolojisi bozulmuş bir insana bu işin yüklenmesi gerçekten cenaze sahiplerine yapılacak en büyük eziyettir. Oysaki İslam bunu, bir dayanışma meselesi olarak ele almış ve cenaze sahibine yük olmaktan ziyade, komşu ve yakınlarına görevlerin düştüğünü belirtmiştir. Bu insanlar, son derece üzgün ve zihinleri meşgul olacağından, kendilerine yemek hazırla­mayı düşünemeyecekleri gibi, açlıklarının bile farkına varmazlar. Bu bakımdan Hz. Peygamber (s.a.v.) ölen kimsenin komşularına ve yakınlarına, ölünün ailesi için yemek hazırlamalarını emretmiştir. İbnü’l-Hümam Fethü’l-Kadir isimli eserde Hanefilere göre, komşuların ve yakınların, ölü­nün ev halkı için geceli gündüzlü yete­cek kadar yemek hazırlamalarının müstehab olduğunu söylenmiştir. Hattâbî’nin açıklamasına göre, İmam Şafiî de bu görüştedir. Fakat ölünün aile efradı tarafından halka ziyafet verilmesi mekruhtur. Çünkü ziyafet­ler sevinç ve neşe günleri için meşru kılınmıştır. Böylesi matem günlerinde ziyafet vermek, ziyafetin gayesine aykırıdır ve bid’attır.[657] Cerir İbnu Abdillah el-Beceli radıyallahu anh anlatıyor:“Biz (Rasulullah zamanında), cenaze sahibinin evinde toplanmayı ve (ev halkının da bu toplananlar için) yemek yapmalarını, yasaklanan matemlerden bir parça bilirdik.”[658]

Matem : Ağlama, üzüntü veya kederden ağlayıp sızlama, kederinden yas tutma

[648] Nevevî, Minhac, VI, 229; Aynî, Umdetü’l-Karî, VIII, 79

[649] İbn İshak, Sîre, s.45,46; İbn Hişam, Sire, 1,178–179.

[650] Buhari, Sahih, II, 82-83; Müslim, Sahih, I, 99; Ebu Davud, Sünen, III, 496; Tirmizî, Sünen III, 324

[651] İbn Mace, Sünen, I, 514; Subkî, Menhel, VIII, 288

[652] Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/228–229

[653] Bakara suresi, 234. Ayet

[654] Sahih Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercüme ve Şerhi IV, 363

[655] Buharî, Cenaiz, 36

[656] Tirmizî, Cenaiz 21; İbn Mace, Cenaiz 59; Ahmed b. Hanbel VI,380. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/531–532

[657] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/532–533

[658] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 17. Cilt, syf.150