Miras (Cahiliyye-İslam-Günümüzde)
CAHİLİYYE: Cahiliyye halkı, şu iki şey sebebiyle birbirlerine varis[498] oluyordu: a) Nesep b) Muahede, sözleşme… Nesep cihetinden birbirlerine varis olmalarına gelince onlar ne küçük çocuklara, ne de kadınlara miras vermiyorlardı. Onlar ancak, at üzerinde savaşan ve ganimet elde eden erkek akrabaları mirasa malik[499] kılıyorlardı. Sözleşme cihetinden birbirlerine varis olmalarına gelince, bu da şu iki şekilde tahakkuk ediyordu:
1- Anlaşma: Cahiliye de bir kimse, bir başkasına “Kanım, kanın; canım, senin canın. Sen bana, ben de sana varis olurum… Sen beni kollarsın, ben de seni” derdi. Onlar bu şekilde bir akid yaptıklarında, onlardan hangisi diğerinden önce ölürse, sağ kalan için, ölünün malından daha önce şart koşulmuş olan şey tahakkuk ederdi.
2- Evlat edinme… Araplardan herhangi bir kimse, başkasının oğlunu evlat ediniyordu. Böylece bu çocuk babasına değil de, o kimseye nisbet ediliyor ve o kimseye varis oluyordu. Bu evlat edinme de anlaşma çeşitlerinden birisiydi. Hak Teâlâ, Hz. Muhammed (s.a.s)’i peygamber olarak gönderince O, ilk başlarda Arapları Cahiliyye de ki adetleri üzere bırakarak, onlara dokunmadı. Âlimlerden şöyle diyenler de vardır: Aksine, Cenâb-ı Hak onları bu âdetleri üzere bıraktı da, “Her biri için baba veananın, yakın hısımların terikelerinden de varisler yaptık”[500] buyurdu ki, bundan maksat da neseb cihetinden birbirlerine varis olmalarıdır. Daha sonra Cenâb-ı Hak, “(Akd ile) yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini verin” [501] buyurmuştur ki bundan murad da, anlaşma sebebiyle birbirlerine varis olmalarıdır. Birinci görüşte olanlar, Cenâb-ı Hakk’ın, “(Akd ile) yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini verin” tabirinden muradın, maldan hisse, pay olmadığını, aksine bundan muradın “onlara yardım, nasihat ve güzel muameleye dair hisselerini, paylarını verin” şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Cahiliyye döneminde ki Arapların birbirlerine varis olma sebeplerinin izahı işte budur.[502]
Kız çocukları ise mirasçı olamazdı. “Mızraklarıyla çarpışmayan, yurdunu müdafaa etmeyen, ganimet toplamayan kimseler mirasçı olamaz” diyorlardı.[503]
İSLAM: İslam, bu bozuk ve çarpık mantığa bir düzen getirerek, vasiyet ve şekillerini, şahit şartını, mirasın hak sahiplerini, bölüşüm ve temel alınacak unsurları şu şekilde haber vermektedir:
Vasiyette bulunmak: İçinizden biri ölmek üzereyken eğer geride mal (hayır) bırakıyorsa anaya, babaya ve yakın akrabalara geleneklere uygun biçimde vasiyette bulunması, Allah’tan korkanlar üzerine bir borçtur.[504]
Vasiyet ederken şahit bulundurmak: Ey müminler, içinizden biri ölmek üzereyken vasiyet edeceği zaman sizden olan iki sözüne güvenilir kişiyi şahid tutar.[505]
Ölecek kişinin hanımı hakkında yapacağı vasiyet: Aranızdan vefat edip de geride eşlerini bırakanlar, bir yıl boyunca evden çıkmalarına ihtiyaç bırakmayacak (oranda bir meta’ı) eşlerine vasiyet etsinler (bıraksınlar veya varislerine havale etsinler.) Eğer kadınlar kendiliklerinden evden çıkarlarsa kendileri ile ilgili yapacakları meşru bir davranıştan dolayı size sorumluluk düşmez. Hiç şüphesiz Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir.[506]
Yolculukta vasiyet: …Yolculuk sırasında ölüm olayı ile karşı karşıya gelirseniz sizden (müslüman) olmayan iki kişiyi şahid tutarsınız.[507]
Vasiyeti değiştirme: Kim bu vasiyyeti, işittikten sonra değiştirirse, günahı onu değiştirenin boynunadır. Hiç şüphesiz; Allah işitendir, bilendir. Kim vasiyyet edenin yanılgıya düştüğünden ya da günaha gireceğinden endişe ederek ilgililerin arasını bulursa bu yüzden günaha girmez. Hiç şüphesiz Allah bağışlayıcı ve merhametlidir.[508]
Mirasta erkek ve kadının hak sahipliği: Ana, babanın ve yakın akrabaların bıraktıkları mirasta erkeklerin payı olduğu gibi kadınların da payı vardır. Bu miras ister az, ister çok olsun, onda erkeğin ve kadının belirlenmiş payları vardır.[509]
Miras konusunda zorlama: Ey müminler, akrabalarınızın dul eşlerini zorla nikâhlamanız helal değildir. İspatlanmış bir edepsizlik işlemedikleri sürece kendilerine verdiğiniz mehrin bir kısmını geri almak amacı ile onlara baskı yapmayınız. Onlara karşı iyi davranınız. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, biliniz ki; hoşlanmadığınız bir şeyi Allah hakkınızda çok hayırlı kılmış olabilir.[510]
Anlaşmalardan doğan hakların mirastan verilmesi: Kadın, erkek herkese ana-babaların, akrabaların ve yeminli sözleşmeler yaptığınız kimselerin miraslarından pay ayırdık. Bu pay sahiplerine paylarını veriniz. Hiç şüphesiz Allah her şeyin şahididir.[511]
Mirasın bölünme şekli: Mirasınızın bölüştürülmesi sırasında Allah size erkeklere, kızlarınkinin (kadınların) iki katı kadar pay vermenizi emreder. Eğer ölenin ikiden çok kızı varsa mirasının üçte ikisi onlarındır, eğer bir kızı varsa mirasın yarısını alır. Geride çocuk bırakmaksızın ölen eşlerinizin vasiyetleri yerine getirildikten ve borçları ödendikten sonra artakalacak miraslarının yarısı size düşer. Eğer ölen eşlerinizin çocukları varsa miraslarının dörtte biri sizin olur. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır.[512]
Mirasta akrabanın asıl oluşu: Akraba olanlar miras hususunda Allah’ın kitabına göre birbirlerine muhacirlerden ve ensardan daha yakındır. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bunlar kitapta yazılmıştır.[513]
Haktan ayrılmadan bölünmeli: “Size kalan mirası, hak gözetmeden yiyorsunuz.”[514]
Yetimlere ve yoksullara verilmeli: Eğer miras bölüşümü sırasında pay sahibi olmayan uzak akrabalar, yetimler ve yoksullar hazır bulunursa onlara da bir şeyler veriniz ve kendilerine gönül alıcı sözler söyleyiniz.[515]
GÜNÜMÜZDE: İnsanoğluna bahşedilmiş olan tüm nimetler, toprağın ölümü neticesinde kendisine miras kalır. Toprak nimetini vererek ölür, görevini gerçekleştirmek için tekrar dirilir. Bu diriliş, toprağın varisine amade[516] kılınmış hizmeti içindir. Yeryüzünün varlığını miras kabul eden canlılar ise kendisine tayin edilmiş birer varistirler. Bütün varislerin bedeni de toprağa vasiyet edilmiş birer emanettir. Varisi olunan mirasın nasıl tüketildiği de insana vasiyet edenin emridir. İnsanların birçoğu, topraktan çıkan ürünlerin üzerinde düşünmediği gibi, içine gireceği zaman sorgusuna sebep olacaklar üzerinde de düşünmez. Ölümü bir oyun, hayatı ise hakikat kabul edenler, tüketerek alacağı hazzı da gaye edinirler. Oysa gerçek böyle değildir. Kendisi bir oyun olan hayattır, ölüm ise aslolan mutlak gerçektir. Bu durum Kuran-ı Kerim’de şu şekilde bildirilmektedir.
ALLAH (c.c.) şöyle buyuruyor:
Biliniz ki, dünya hayatı oyundan, eğlenceden, süs ve gösterişten, birbirinize karşı övünmeden, mal ve evladı çoğaltma yarışından ibarettir. Bu hayat, ekini ve bitkisi çiftçisinin yüzünü güldüren bol yağmura benzer. Fakat bir süre sonra kuruyan bu bitki örtüsünün sarardığını görürsün. Arkasından da ot kırıntılarına dönüşür. Ahirette ise bir yanda ağır bir azab, öbür yanda Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir hazdan başka bir şey değildir.[517]
Miras da bunun gibi, insanın kendi hakikatini hayat mı, yoksa ölüm mü olarak gördüğünü gösteren bir bilânço[518]dur. İnsan, toprağa gireceğini bildiği halde toprağa girenin bıraktığı üzerinde oynanan bir oyun olarak görüyorsa mirası, kendisi için hakikat yalnızca hayat olmuştur. Öleni ibret olarak bilip öldürenin belirlediği kurallar üzerinde bölüyor ise mirası, hakikati ölüm bilmiştir; malın varlığı bereket bulmuştur. Bunun için hayat her ölüden diriyi, her diriden ölüyü çıkaranın kuralları ile oynanmalıdır.
Allah (c.c.), miras bölüşümü meselesinin üzerinde bu kadar önemle durmasına rağmen, cahiliye adetlerinin hepsini günümüzde görmekteyiz. Bugün dünyanın hemen hiçbir yerinde miras bölüşümü, Müslümanlar tarafından Kur’an-ı Kerim’in belirlediği şekli ile yapılmamaktadır. Aile büyüklerinin insiyatifine ya da örflere göre taksimler yapılmaktadır. Bu adaletsiz paylaşım ise peşi süre dargınlığa veya kavgaya sebep olmakta, sonrasında aile içinde haset çıkmasına meydan vermektedir. Kimi yerlerde bir kedinin veya köpeğin varis tayin edildiğini de sürekli olarak işitmekteyiz.
Cahiliyyede olduğu gibi, varis olan kızların birçoğuna veraset sonucunda mal verilmediğini ve evlat edinilen çocukların varis olarak kabul edilmekte olduğunu, tamamen öz evlat muamelesi görerek maldan aynı derecede pay aldığını da görmekteyiz. Bu konuda Kuran-ı Kerim, şöyle buyurmaktadır:
Allah evlâtlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bunlar sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği söylemektedir; doğru yola O eriştirir.[519]
“Bu duruma göre, başkasının çocuğunu evlât edinmekle öz çocuk gibi hak ve görevler meydana gelmez. Evlât edinenin nafaka ve eğitim masrafları yükümlülüğü olmaz. Aralarında bir hısımlık doğmadığı için evlenme engeli de meydana gelmez. Miras cereyan etmez. Ancak nesebi bilinmeyen bir çocuğu, bir kimse “bu benim oğlum veya kızımdır” diye ikrarda bulunsa, bu çocuk onu tasdik etsin veya etmesin, nesebi ondan sabit olur ve aralarında miras cereyan eder. Diğer yandan evlâtlıkla, süt hısımlığı birbirinden farklıdır. Süt hısımlığı, bir kadının kendine ait olmayan süt emme yaşındaki bir çocuğu emzirmesiyle meydana gelir ve öz çocuk gibi evlenme engelleri doğar. Buluntu çocuk da, öz çocuk gibi sayılmaz.”[520]
[498] Mirasçı, kendisine miras düşen
[499] Sahip olan, mülk sahibi
[500] Nisa suresi, 33. Ayet
[501] Nisa suresi, 33. Ayet
[502] Fahreddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 7/377–378
[503] İbn Habib, Muhabber, s. 324.
[504] Bakara suresi, 180. Ayet
[505] Maide suresi, 106. Ayet
[506] Bakara suresi, 240. Ayet
[507] Maide suresi, 106. Ayet
[508] Bakara suresi, 181-182. Ayetler
[509] Nisa suresi, 7. Ayet
[510] Nisa suresi, 19. Ayet
[511] Nisa suresi, 33. Ayet
[512] Nisa suresi, 11–13. Ayetler
[513] Ahzab suresi, 6. Ayet
[514] Fecr suresi, 19. Ayet
[515] Nisa suresi, 8. Ayet
[516] Bir işi yapmaya hazır
[517] Hadid suresi, 20. Ayet
[518] Toplam, özet.
[519] Ahzab suresi, 4. Ayet
[520] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, v, 3869–3900; Mehmed Zihni, Nimet-i İslâm, İstanbul 1316 h. 3. Kısım, 271, 273
You Might Also Like
İçki (Cahiliyye-İslam-Günümüzde)
Matem (Cahiliyye-İslam-Günümüzde)
Zina (Cahiliyye-İslam-Günümüzde)