…Ölüm

İsminde soğukluk cisminde hareketsizlik barındıran, hiçbir zaman alışamayacağımız, hayatımız boyunca en çok unuttuğumuz fakat kendisinden kaçışı mümkün olmayan, her canlıya bir şekilde muhakkak tattırılacak olan acı şerbet… Ne acayip bir hissiyattır değil mi ölecek oluşumuz?

Öncesinde hissedilen bir acı ve sonrasında geride kalanlar için başlayan bilinmezlik hissi, sırrı… Kendisi ile beraber gelen hareketsiz, duyarsız, düşüncesiz ve duygusuz bir yaşam…

Bir sonraki anı yaşamak için nefes alan canlının, bir sonraki hayatını nefessiz beklemeye başladığı an…

Söylemlerimizde o kadar iyi biliyoruz ki sanki ölümü tanıyor gibiyiz bir yerlerden. Tanıyıp da unuttuklarımızın en önde gelenlerinden sanki…

Ölümü tanıyışımız inandığımızı iddia ettiğimiz değerlerin toplandığı yerden geliyor, yani aklımızdan. Çünkü akıl, dış dünya ile sürekli olarak bağlantılı bulunduğundan, değerlerini oluştururken en çok karşılaştığı durumun idrakine iyi varmaktadır. Kullanım durumuna göre ölümü bile hayattan daha iyi değerlendirip daha iyi tanıyabilir.

Hayat bilinmeyen eylemlerle dolu olmasına rağmen ölüm, hayatın her alanında sürekli olarak karşımıza çıkan bir gerçektir. Tabiat âleminde yaşamlarını sürdürmekte olan bütün canlıların hayatlarının son buluşu aklımızın, ölüm hakkındaki bilgileri, detaylarına kadar belirginleştirmesini sağlamaktadır.

Meyvelerin çürümesi, bitkilerin solması, canlıların yaşamının sona ermesi hayat içerisinde sürekli meydana gelen değişimlerdir. İnsan kendi ölümünü sürekli olarak unutsa bile aldığı meyvenin çürüyeceğini unutmaz. Bunu kendi ölümünü hatırlatacak bir bilgi olarak görmez fakat meyvenin çürüyerek son bulacağı bir zamanı olduğunu iyi bilir. Gördüğü solmuş bir gülün verdiği mesajı almaz, bununla birlikte, var olan değişimi doğal görür. Bu durum kendisine hiçbir zaman sıra dışı gelmez. Canlılar âleminde meydana gelen bu gibi ölüm, son buluş, miadın dolması, çürüme, yok olma akıl sahiplerine doğal gelir ve kabullenilmesi kolay olur.

Gaflette olan insanların birçoğu, gidecekleri yer hakkında her hangi bilgiye sahip olmamalarına rağmen, çevrelerinde yaşamı sona ermiş birisinin bulduğuna dair haber aldıklarında bu durumu şu şekilde özetlerler:

—Hepimizin gideceği yer orası!

— (Acaba) Neresi?

Gerçekten bilse gideceği yeri böyle basite alabilir miydi? Böyle gününü gün edip oyalanabilir miydi, yarınına hazırlık yapmadan yalnız burada bırakıp da terk edeceği mal veya mevki ile uğraşabilir miydi, acaba?

Her son buluşa şahit oluş sona yaklaşılan bir durak olarak algılanmalıdır. Nefsin akıl ile süre gelen mücadelesi içinde galip geldiği emirlerine karşın Allah (c.c.), en etkili silah olarak, ölümün varlığını, kaçınılmaz oluşunu, hazırlanılması gereken mutlak gerçeğin kendisi olduğu bilgisini hayat içerisindeki her alana bunun için yerleştirmiştir.

Bundan dolayıdır ki İslam Dini cüz-i irade[76] ile yaşamını sürdüren biz kullarına ölüm bilinci içerisinde yaşamayı emretmiştir. Ölümün bu bilincini hayata katmak yaşamı manalı kılacağı gibi ölüm sonrası hesaba çekilme inancını taşımak da kişinin hata yapma temayülünü en aza indirecektir. En doğrusunu, Allah (c.c.) bilir.

ALLAH (c.c.) şöyle buyuruyor:

De ki: Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, o size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.[77]

Akıl, Allah (c.c.)’ın yükümlülük verdiği biz kullarına ihsan ettiği şeylerin en değerlisidir. Ölümün bilinci ile yaşamak için aklın doğru olan bilgiler ışığında yönlendirilmesi gerekmektedir. Aklımızın en elzem işlevi, kontrol altında tuttuğu bedenimizin karşılaştığı veya karşılaşması muhtemel durumlara kendisini hazırlaması ve müspet çözümler üretmesidir.

Bu olaylara kendisini en iyi biçimde hazırlaması için ise bazı tanımalara ihtiyaç duyar. Bu tanımalar, belirginlik kazanılan bir döneme ulaşması ile birlikte, güç kullanımı için mevcut olan değerleri orantılı bir şekilde ayarlamasını gerektirir. Bu orantı ve belirginlik dönemi sonrasında ise kendi dünyasının sınırlarını saptamak için bazı seçimlerde bulunması icap etmektedir.

Bu tanımalar, kullanımlar ve seçimler kişinin aklını en iyi şekilde yönlendirmesi için uygulayacağı yöntemlerdir. Bu yöntemler ise hayatın kullanımına değer katmak, bilinçli, güçlü ve huzurlu olmak için verilmiş en önemli kararlardır. Bu kararlar düşünceyi had çizgisi içerisinde, eylemlerini ise şahsiyetli bir biçimde sürdürmesi için kişiye gereklidir.

Akıl sahibinin bilinçli, güçlü ve huzurlu bir yaşam sürmesi için bu, tanımalar, kullanımlar ve seçimler diye ayırdığımız yönlendirmeleri doğru tatbike ihtiyacı vardır.

[76] İnsanlara verilmiş olan kaza ve kader çerçevesinde hareket imkânı tanıyan irade

[77] Cuma suresi, 8. Ayet