Tefsir Nedir?
Sözlükte “açıklamak, beyan etmek” anlamında olan fesr kökünden türeyen tefsîr “açıklamak, ortaya çıkarmak, kelime veya sözdeki kapalılığı gidermek” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’in yorumu için fesr ve aynı anlamda tefsire kelimeleri kullanılırsa da tefsir yaygınlık kazanmıştır. Tefsir kelimesinin maklûb olduğu ve fesr ile benzer anlamlar taşıyan sefr kökünden geldiği de ileri sürülmüştür. Sefr kelimesinin kadının yüzünü açması, baştaki sarığın alınmasıyla başın ortaya çıkması ve sabahın aydınlıkla belirmesi gibi “bir şeyin üzerindeki perdenin kalkması ve belli olması, kapalı bir şeyin aydınlanması” anlamlarında kullanıldığı bilinmektedir. İnsanın iç yüzünü, tabiatını ortaya çıkaran “sefer” de bu kökten gelmektedir (Cevherî, eṣ-Ṣıḥâḥ, “sfr” md.; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “sfr” md.; ayrıca bk. Hâlid b. Osman es-Sebt, I, 25-29). “Beyan etmek” anlamındaki tefsirin çoğulu tefsîrât, bu alanda yazılan eserlere verilen isim olarak tefâsîrdir. Tefsiri çeşitli tanımları bir araya getirerek şöylece tarif etmek mümkündür: “Sarf, nahiv ve belâgat gibi dil bilimlerinden; esbâb-ı nüzûl, nâsih-mensuh, muhkem-müteşâbih gibi Kur’an ilimlerinden; hadis ve tarih gibi rivayet ilimlerinden; mantık ve fıkıh usulü gibi yöntem bilimlerinden yararlanılarak Kur’an’ın mânalarının açıklanmasını ve ondan hüküm çıkarılmasını öğreten ilim” (ayrıca bk. Zerkeşî, I, 104-105). Bu tanımla başka eserlerin yorumu kapsam dışında tutulmuş ve tefsirin mutlaka bir dayanağının olmasına, tefsir işini yapacak kişinin başta dil ve Kur’an ilimleri olmak üzere pek çok konuda bilgisinin bulunmasına vurgu yapılmıştır. Tefsiri, “Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’deki muradını beşerin gücü oranında bulmaya yardımcı olan bir ilim dalı” şeklinde kısaca tarif etmek de mümkündür. Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin, “Tefsir Kur’an lafızlarının söyleniş keyfiyetinden, lafızların müfred ve terkip halindeki delâletlerinden ve hükümlerinden, terkip halinde iken ortaya çıkan mânalarından bahseden ilim dalıdır” biçimindeki tanımı ise (el-Baḥrü’l-muḥîṭ, I, 121) tefsirin hem dil ilimleriyle ilişkisine dikkat çekmekte hem de maksadının lafız ve cümlelerdeki anlamı ortaya çıkarmak olduğunu belirtmektedir. Cürcânî’ye göre tefsir âyetin mânasının, onunla ilgili kıssaların ve sebeb-i nüzûlünün anlama çok açık biçimde delâlet eden kelimelerle açıklanmasıdır (et-Taʿrîfât, “et-tefsîr” md.). Müfessir İbn Akīle, İmam Mâtürîdî’nin, “Tefsir Kur’an lafzı ile kastedilenin ne olduğunu kesin olarak bildirmek ve Allah üzerine, lafızdan kastettiği anlamın o olduğu hususunda şahitlikte bulunmaktır. Bu mânayı kesinlikle bildiren bir delil ortaya konursa bu sahih bir tefsirdir, aksi takdirde yapılan iş re’y ile tefsir olur ki bu yasaklanmıştır” şeklindeki sözlerini uygun bulur. Burada, tefsirle te’vilin ince bir ayırıma tâbi tutulduğu ve kendisinde ihtimalin söz konusu olduğu, te’vilin aksine tefsirde kesinlik bulunduğu düşüncesi kendini göstermektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’in yorumu hakkında tefsir dışında “te’vil, tebyin, beyan, tâlim, tafsil, tasrif, i‘rab, şerh, tavzih” gibi kelimeler de kullanılmaktadır. Te’vil kavramının kökü “evl” olup “bir şeyin dönüp dolaşıp vardığı son nokta, sözün neticesi, işin âkıbeti, rüyanın yorumu” gibi anlamlara gelir. Terim olarak te’vil “Allah’ın Kur’an lafzında açık olmayan muradını kelâmın akışına, Kitap ve Sünnet’e uygun düşecek tarzda ilgili lafzın muhtemel mânalarından çıkararak açıklamak” demektir. Kur’an’ın çeşitli yerlerinde geçen kelime (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “evl” md.) Âl-i İmrân sûresinde (3/7) terim anlamına zemin hazırlayacak biçimde müteşâbih âyetlerin açıklanması kapsamında kullanılmıştır. “Rüyanın yorumu” anlamında daha çok Yûsuf kıssasında geçen te’vil kelimesi (Yûsuf 12/6, 21, 36, 37, 44, 45, 100, 101) terim mânasını teyit eder mahiyettedir. Hz. Mûsâ ile Hızır kıssasında olayların iç yüzünün açıklanmasıyla ilgili biçimde te’vil kelimesi yer almaktadır (el-Kehf 18/78, 82; ayrıca bk. TE’VİL). Kur’ân-ı Kerîm’de muhtelif şekillerde ve anlamlarda geçen “beyan” kökü bazı yerlerde Kur’an’ın açıklanması için kullanılmıştır. Kıyâme sûresinde Kur’an’ı çabucak ezberlemek için dilini depreştiren Hz. Peygamber’e hitap edilirken, “Sonra onun açıklaması da bize aittir” buyurularak (el-Kıyâme 75/19), beyan kelimesine yer verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’i açıklama (tebyin) görevinin Resûl-i Ekrem’e ait olduğu yine Kur’an’da bildirilmektedir. Nahl sûresinde (16/44, 64; ayrıca bk. el-Mâide 5/15, 19; İbrâhîm 14/4; ez-Zuhruf 43/63) Resûlullah’a, indirilen Kur’an’ı beyan etme ve ihtilâfa düşülen konuları çözümleyecek biçimde onu açıklama görevi verilmektedir. Bu kelimeler Kur’an’ın yine Kur’an’la açıklandığını bildirir tarzda da kullanılmaktadır (meselâ bk. el-Bakara 2/187, 242, 266; el-Mâide 5/89; el-En‘âm 6/105; en-Nûr 24/58, 61).
Kur’an’da yer alan (el-Bakara 2/129; Âl-i İmrân 3/164; el-Cum‘a 62/2) “yuallimühümü’l-kitâbe” (onlara kitabı öğretiyor) ibaresinden Hz. Peygamber’in kendisine indirilen vahyi öğretme görevinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Terim anlamıyla “i‘rab” “cümlenin dil açısından tahlili” mânasına gelmekle birlikte ilk dönemlerde bu kelimeyle “bir şeyi doğru ifade etme, anlama ve açıklama” gibi mânalar kastedilmekteydi. Resûl-i Ekrem’in, “Kur’an’ı i‘rab ediniz ve onun garîb lafızlarını araştırınız” (Hâkim, II, 439; Süyûtî, II, 1194); Hz. Ebû Bekir’in, “Bana Kur’an’dan bir âyet i‘rab etmem bir âyet ezberlememden daha sevimli gelir”; Hz. Ömer’in, “Kur’an’ı okuyan ve i‘rab eden kimseye Allah katında bir şehid ecri verilir” (Kurtubî, I, 23; Süyûtî, II, 1195); Abdullah b. Ömer’in, “Kur’an’ı okuyan ve okurken i‘rab edene her bir harf için yirmi hasene yazılır” (Kurtubî, I, 23; İbrâhim Abdullah Rufeyde, I, 99) şeklindeki sözleri Kur’an’ın doğru okunması ve anlaşılmasıyla ilgilidir. “Fussılet” (geniş geniş açıklandı [Hûd 11/1]) ve “nusarrifü” (çeşitli şekillerde ifade ediyoruz ve açıklıyoruz [el-En‘âm 6/105]) fiilleriyle de Kur’an’ın tefsirinin kastedildiği açıktır. “Şerh” ve “tavzih” kelimeleri genelde bilgiyi veya kelimeyi açıklamak için kullanılsa da gerek Kur’an’da gerekse diğer dinî kaynaklarda “Kur’ân-ı Kerîm’in yorumlanması” anlamında kullanıldığına rastlanmamaktadır. Kur’an’da doğrudan tefsirle alâkalı olmasa da tefsirin aşaması sayılan anlama ve kavramayla ilgili çok sayıda kelime bulunmaktadır. Bunları “tefekkür” (meselâ el-Bakara 2/219, 266), “tedebbür” (en-Nisâ 4/82), “taakkul” (el-Bakara 2/44, 75, 242), “tezekkür” (el-Bakara 2/221) ve “tefakkuh” (el-En‘âm 6/65) başlıkları altında toplamak mümkündür. Kutsal metinlerin ve özellikle Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması için bazılarınca önerilen “hermenötik” (Fr. herméneutique) terimi İslâm dünyasında entelektüel kesim arasında sınırlı bir yer edinmişse de bunun tefsir veya te’vil kavramlarından birini yahut her ikisini karşıladığı söylenemez. Batı’da gelişen prensiplere dayanan ve Türkçe’de “anlam bilimi” diye karşılanan “semantik” (Fr. sémantique), günümüzde özellikle konulu tefsir metodu içerisinde veya Kur’an kavramları çalışmalarında bir yer tutmakla birlikte İslâm ilimlerinde bunun yerine geçen “fıkhü’l-luga” gibi dalların bulunması sebebiyle yeni bir yöntem sayılmaz. Bu anlama yöntemleri, Kur’ân-ı Kerîm’in ilâhî kaynaklı bir kitap olduğu gerçeği göz ardı edilmeden uygulandığı takdirde yararlı sonuçlar elde edilebilir.
Kur’an’ın yorumlanması anlamında tefsir kelimesi ilk dönemlerden itibaren kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de “açıklama” mânasında Furkān sûresinde (25/33) geçen tefsir hadis kaynaklarında birçok rivayette yer alır (Wensinck, el-Muʿcem, “fsr” md.). Sahâbe de tefsir kelimesini Kur’an’ın ve Tevrat’ın yorumu için kullanmıştır. Hz. Ömer ribâ âyetinden söz ederken Resûl-i Ekrem’in bu âyeti tefsir etmeden vefat ettiğini bildirir (İbn Mâce, “Ticârât”, 58). Ebû Hüreyre, Ehl-i kitabın Tevrat’ı İbrânîce okuduğunu ve müslümanlar için onu Arapça olarak açıkladığını söylerken tefsir kelimesine yer verir (Buhârî, “Tefsîr”, 2/11, “İʿtiṣâm”, 25, “Tevḥîd”, 51). İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre Resûlullah iman konularını yanına gelen bir topluluğa tefsir etmekteydi (Müslim, “Îmân”, 23; benzer rivayetler için bk. Nesâî, “Îmân”, 25, “Eşribe”, 54; Ebû Dâvûd, “Eşribe”, 7). Tefsir kelimesi, tâbiîn döneminden başlayarak Kur’an’ın yorumu için telif edilen kitaplar için de kullanılmıştır. İmam Mâtürîdî ve Taberî’nin eserlerinde görüldüğü üzere III. (IX.) yüzyılda yazılan bazı tefsirler için isim olarak te’vil kelimesi tercih edilmiştir.
Müellif: ABDULHAMİT BİRIŞIK
Lindsey Levenstein
10 ay agoIt’s hard to find well-informed people about this topic, but you sound like you know what
you’re talking about! Thanks
İlhan Tosun
10 ay agoThank you for your interest and concern. I am dedicated to serving the religion of Islam and hope to be of greater assistance to those seeking to learn.
You Might Also Like
Oruç
Kullanma Kılavuzu Ve Biz
Nefsin Sıfatları ve Cehalet