FAİZCİLİK

CAHİLİYYE: Faizcilik çok ileri gitmişti. Cahiliye dönemindeki bu faiz muamelele­rine “Riba” adı verilirdi. Riba, “Riba Nesie” ve “Riba Fadl” diye iki­ye ayrılırdı. Riba Nesie’de aylık faiz tahsil edilir, Riba Fadl’da bir mal, aynı cinsten daha fazla mal karşılığı satılırdı.[521]

Eğer bir kimsenin diğer bir kimsede alacağı varsa, borcun vadesi gelince, borçluya “Borcunu ödeyecek misin?” diye sorardı. Borcunu ödeyememesi halinde, alacaklı olan alacağın üzerine faiz ilave ederek borcun ödenmesini bir müd­det daha ertelerdi.[522] “Faiz de tıpkı alış-veriş gibi” diyorlardı. Mekke’de Muğire oğulları  faizcilik yaparlar ve faiz alırlardı. Halktan birçok alacakları ve faizden kazanılma malları vardı. Peygamberimiz bunların hepsini iptal etti ve Mekke’deki valisine, bu adamlar faizcilikten vazgeçmezlerse onlarla vuruşmasını emretti. Kaldırdığı ve hükümsüz saydığı ilk riba (faiz), Abbas b. Abdulmuttalib’in alacağı ribadır: Onun tümü kaldırılmış, hükümsüz sayılmıştır.[523]

İSLAM: Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: “Alım-satım da ancak faiz gibidir”demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a aittir. Kim geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır. Allah, faizi yok eder de, sadakaları artırır. Allah, günahkar kafirlerin hiçbirini sevmez. İman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin Katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve eğer inanmışsanız, faizden artakalanı bırakın.Şayet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz. Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. Allah’a döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.[524]

GÜNÜMÜZDE: Tek dünyalı bir yaşam üzerine kurulmuş olan bugünün dünya devletleri, muhasır medeniyetlere ulaşma amacı ile olsun, kapitalist düzende hükmeden devletlerden olma gayesi ile olsun, faizi en az o zamanlarda olduğu kadar günlük yaşamların içerisine yerleştirmişlerdir. Günümüzde artık, faiz temeline dayalı yönetilmeyen devlet yok denecek kadar azdır. Bu da toplum ahlakının bozulmasına hız vermiştir. Bu toplumlar içerisinde ahlak, artık kibar konuşma ile tarif edilecek kadar küçülmüştür. Dünyanın bu gidişatına dur diyecek tek sistem İslam iken ne yazık ki, ‘‘ben malik olana inandım’’ diyen Müslümanların ağzından bile faizin masum bir“vade farkı” olduğu veya “bunun faizle ne alakası var aynı alış-veriş gibi” söylemlerini sıkça işitmekteyiz. Bu durumlara sebebiyet veren Müslümanlar iki gruba ayrılır: Dinlerini öğrenme zahmetine bile katlanmayanlar ya da bilgiyi aldıkları yerin konumunu araştırmadan, bilgiyi doğru kabul edenler. Müslüman toplumların yaşadığı topraklarda bankacılar kanunu ile yönetilen bazı kurumlar, Müslüman’ın bu cehaletlerine doğru teşhis koyarak, faizi adı “F” harfi ile başlamayan başka bir kelime ile tanıtmaktadır.  Birçok Müslüman kendisini, haram olduğunu bile bilmediği bir durumun içinde bulmaktadırlar. Bilinçli olarak böyle yapanlar da, bunun faiz değil alış-veriş gibi olduğu tezini ortaya atmaktadır.

Bir an önce gaflete düşmüş bu Müslümanların, öncelikle faize bulaşmış olduklarını kabul etmeleri şartı ile tövbe etmeleri gerekiyor. Kişinin faizli işlemi faiz olarak kabul etmemesi faize girmesinden daha kötüdür. Çünkü kabul etmesi halinde yalnız günah işlemiş olur. Kabul etmez ise işlemiş olduğu günah ile birlikte aynı anda Allah’ın (c.c.) haram kıldığı faizi bu söylemi ile helal etmiş olur ki, bundan dolayı İslam dininden çıkmış olur. “Bu zamanda faiz mi olur” sözü bu kabildendir. Müslümanı kâfirden ayıran en önemli unsur, öteki dünyaya inanıp orada hesap verecek oluşudur. Nasıl ki akıl gideceği yere lazım olduğu kadar bilgiye ihtiyaç duyuyorsa, sırtımıza alacağımız yükü de götürebileceğimiz kadar almalıyız.

Gideceği mesafenin varlığına inanan, fakat oraya kadar götüremeyeceği yükü sırtına yüklenen, akıllı olmadığı gibi, gideceğini söylediği yere de tam anlamı ile inanmamaktadır. Çünkü gideceği yere inansa, o yeri düşünüp taşıyamayacağı kadar yük almayacaktır. Müslüman da eğer ahiret inancı içerisinde ise gideceği yere kadar aklını iyi kullanıp, gideceği yere kadar taşıyabileceği oranda yük almalıdır.

Bu demek değildir ki Müslüman fakir olmalıdır, zengin olmamalıdır. Bilakis zengin olmalıdır, fakat Allah’ın haramlarını helal ederek değil… “Müslüman zengin olmalı” sloganının altına gizlenip de zekât borcunu ödeyecek güç bulunmasına rağmen,  “veresiye defteri” oluşturmanın samimiyet ile bağdaşır bir yanı yoktur.

İHTİKÂR[525]

CAHİLİYYE: Pazara mal getirme gayesi ile yola çıkan kimseler, tüccarlar tarafından pazarın dışında karşılanır ve bu üreticiler pazarda mallarının değerini öğrenmeden, malları ellerinden alınmak suretiyle zarara uğratılırdı. Bunu alanlar için de karaborsacılık yapma imkânı doğuyordu. Mallar pahalanıyor, tüketici de zarara uğruyordu.[526]

İSLAM: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:“Pazara mal getiren rızıklandırılmış; ihtikâr (stok ve karaborsa) yapan lânetlenmiştir.”[527]

GÜNÜMÜZDE:  Dünya piyasasında bazı dalavere işler sonucunda karaborsacılık yapılması sağlanarak mal, fahiş fiyatlara satılmaktadır. Belirli bir kesime hizmet veren pazaryerlerinde ise zaruri tüketim kapsamı altına girdiği için genellikle gıda sektörü içerisinde bu işin yapılması yaygın olan bir durumdur. Ramazan ayında yapılması da sıkça karşılaşılan durumlardandır. Cahiliyye zamanındaki insanları geçtiğimiz alanlardan biri olarak ihtikâr, arz ve talebe göre hayatın her alanında da değişim göstermektedir. Yeter ki müşterisi hazır olsun. Yeri geldiğinde bu bir konser ya da futbol bileti bile olmaktadır.

SUN’İ ARTIŞ (Necş)[528]

CAHİLİYYE: Cahiliyye’de mal alma niyeti olmadığı halde satıcı ile müşteri arasına girilerek müşterinin daha fazla para vermesine sebep olunurdu.[529]

İSLAM: Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik’e; Nâfi’den dinlediğim, onun da îbni Ömer’den naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: Resulullah (s.a.v.) müşteriyi kızıştırmaktan nehy[530] buyurmuşlardır.[531]

GÜNÜMÜZDE: Necş de günümüzde, hayatın her alanında görülmektedir. Genellikle ihale usulu açık veya kapalı olarak yapılan artırmalarda bu tarz hilelere başvurulmaktadır.

URBAN[532]

CAHİLİYYE: Cahiliyye döneminde bir kimse malını veya eşyasını, aldığı borç veya başka bir şey karşılığında rehin bırakırdı. Borç ödenmeyince, rehin bırakılan şey alacaklıya mal edilir, sahibine iade edilmezdi.[533]

İSLAM: Amr İbnu Şuayb İbni Muhammed İbni Abdullah İbni Amr İbni’l-As babası tarikiyle ceddi Abdullah’tan rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.), bey’u’l-urban’ı yasaklamıştır.[534]

İmam Mâlik bey’ul-urbân’ı şöyle tarif eder: “Kişinin bir köle veya cariyeyi satın alıp veya bir hayvanı kiralayıp, sonra satan veya kiralayan kimseye: “Sana şu kadar dirhem veya dinar veriyorum, şu şartla ki, ben bu malı satın alır veya senden kiraladığım hayvana binersem sana vermiş olduğum para, malın bedelinden veya hayvanın kirasından sayılacaktır. Şayet malı almaktan veya hayvanı kiralamaktan vazgeçersem, sana önceden vermiş olduğum para senin olsun” der.[535]

GÜNÜMÜZDE: Bu satışta haram ve batıl olan, satış veya sözleşme esnasında kapora şartının koşulmuş olmasıdır. Akid tamamlandıktan sonra, satıcının paranın bir kısmını istemesinde bir sakınca yoktur. Satış feshedildiğinde ise satıcıya verilen paraya müşteri rıza gösterirse kendisine helâl olur. Bizim kıyaslama yapmak istediğimiz şey kaporanın alınması değil, alışverişlerde şart tutulmasıdır. Bu da sektörel anlamda hemen her alanda sıkça görülmektedir.

[521] Seyyid Kutub, Fizilal-il-Kur’ân, II, s.121–122

[522] İmam malik, Muvatta, II, 672–674

[523] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s: 251

[524] Bakara suresi, 275–281 ayetler

[525] Piyasadan çekilen eşyanın, yüksek fiyatla satıldığı gizli pazar, karaborsacılık

[526] Buharı, Sahih, III, 28–29; Müslim, Sahih, III, 1156

[527] İbn-i Mâce, ticaret, 6

[528] Necş, örtmek anlamına gelir. Kişi, maksadını örterek bu alışverişi yaptığı için bu ismi almıştır. Malı almaya ni­yeti yokken, başkalarının daha fazla vermesi için değerinden fazla fiyat vererek, verilen fiyat­ üzerinden alınmasına denilir.

[529] Şevkani, Neylü’l Evtar, c, v, s.175

[530] Yasaklama

[531] Buhârî, Büyû: 60; Müslim, Büyû: 13, 1216; Muvatta, Büyû: 97, 2, 684

[532] Satılan malın parasının bir kısmını kapora olarak alması, satış muamelesi yapılmadığında kaporanın satıcının malı olması, satış akdi tamamlanırsa alınan kaporanın malın fiyatına dâhil edilmesidir.

[533] İbni Mâce, Sünen, II, 816; İmam Malik, Muvatta, II, 728

[534] Âlimlerin çoğunluğuna göre yasaklanma sebebi olan bu hadisi, İmam Ahmed Bin Hanbel, zayıf saymış ve Nafi’ bin Abdülharis’in naklettiği hadis gereğince kaporalı satışı caiz saymıştır. “Nafi’, Ömer için Safvan bin Ümeyye’nin evini, hapishane ola­rak dört bin dirheme -eğer Ömer razı olursa, alış – veriş geçerli yok razı olmaz ise dört bin dirhem Safvan’ın olmak üzere satın almıştır.” (Seyyid sabık, Fıkhu’l-Sünne, 22, 22)

[535] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ yayınları, 3/65