CAHİLİYYE: Cahiliyyede zina, yaşamın her alanında görülmekteydi. Erkeklerin çoğu zinayı ayıp bir şey saymazlar, hatta bunu kendilerinde övünç kaynağı olarak görürlerdi. Kadının da başkaları ile ilişkide bulunması, genellikle tepki ile karşılanmayan durumlardandı. Ekonomik anlamda fuhuşa zorlanan da, dost hayatı yaşayan da, ticaret gayesi ile belirlenen yerlerde zina edenler de mevcuttu. Cahiliye döneminde Hz. İbrahim’den kalan nikâh uygulama­sının yozlaştırıldığını, ‘‘haden, istibda, bedel’’ adları altında nikâhlar uydurulduğunu, birtakım fuhuş şekillerine de nikâh denildiğini görmekteyiz.[456] Bu konuyu nikâh bölümünde ele alacağız. Cahiliyye zamanında zinayı üç aşamada inceleyeceğiz.

1- Ticarethane olarak: Birçok kimse toplanır ve bir kadınla cinsel ilişkide bulunurlardı. Kadın fahişe olduğu için bu işten kaçınma gereği duymazdı. Yerlerinin belirli olması için bulundukları eve bayraklar asarlardı. Kadın hamile kalır da çocuğunu doğurursa, kendisiyle yatan erkekler bu kadının yanında topla­nmak üzere çağrılırlardı. Bununla beraber oraya ‘‘Kâif’’ denilen bilirkişi de çağrılırdı. Bu bilirkişi çocuğun fizyonomisini ele alarak erkeklerden kime benzediğine karar verirse, artık çocuk o adamın

oğlu olarak kabul edilirdi. Kendisine nisbet edilen erkek, çocuğu kabul etmemezlik yapamazdı.[457]

Araplardan bazıları genç kız ve cariyeleri bir eve oturtarak zina yaptırırlardı. O evde fuhuş yapıldığının herkes tarafından bilinmesi için, kapıların üzerine bir bayrak asarlardı. Bu evlere mevâhir adı verilirdi. Şayet bu evlerdeki kadınlardan birisi bu rezaleti işlemeye yanaşmazsa, efendisi onu zorlayarak yaptırırdı.[458]

2- Dost tutma olarak: Haden cahiliyye döneminde hür olduğu için zina ya­pamayan bir kadının, bir erkekle metres hayatı yaşamasıydı. Böy­le kadınlara “Müttehizat-ı Ahdân” denilirdi. Bu devirde hür bir kadının zina yapması çok ayıp sayılırdı. Bu sebeple hür kadınlar gizli dost tutarak cinsel ilişkide bulunurlardı; böyle birleşmelere de “Nikâh-ı Hadn” denilirdi.[459]  İbn Abbas, bu tür kadınların sadece bir tek dost tuttuklarını, cahiliyye halkının zinanın aşikâr olanını haram sayıp, gizli olanını helal saydıklarını söylemektedir. Bedel, cahiliyye döneminde iki erkeğin karılarını değişmesi şeklinde olurdu. Bir adam, diğer bir adama ‘‘karını sen bana ver, ben de sana vereyim’’ derdi ve karılarını değişirlerdi.[460]

3- Zorlama olarak: Kocanın, asil bir evlada sahip olmak için karısını soylu bir adama göndermesi ve ondan hamile kalması için gerçekleştirilen, istibdâ denilen bir uygulama vardı. Erkek, karısına “Falan adama haber ver, seninle yatmasını iste.” derdi.[461]Bununla beraber, Abdullah b. Übey İbnû Selûl’un, Müseyke ve Ümeyme isimli cariyelerini zinaya zorladığı bilinmektedir.[462]

İSLAM: 

Ticarethane (fuhuş[463]) olarak: İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa ceza verin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin; çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.[464] Zina eden erkek zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikâhlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikâhlayamaz. Bu mü’minlere haram kılınmıştır. [465]

Dost hayatı: İçinizden mâli durumu mümin ve özgür kadınlarla evlenmeye elverişli olmayanlar. Ellerinde bulunan mümin cariyeler ile evlensinler. Hanginizin imanı olduğunu en iyi Allah bilir. Hepiniz aynı soydansınız. Onlarla; namuslu olmaları, zinadan uzak durmaları ve gizli dost tutmamış olmaları halinde velilerinden izin alarak evleniniz. Ve kendilerine geleneğe uyacak miktarda mehir veriniz. Eğer evli iken zina islerler ise kendilerine özgür kadınlara verilecek cezanın yarısını uygulayınız. Bu, içinizden günaha gireceklerinden korkanlara tanınan bir imkândır. Yoksa eğer sabrederseniz sizin için daha iyi olur. Allah affedici ve merhametlidir.[466]

Zorla ilişki: Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi dünyalık çıkarlarınız uğruna fuhuşa zorlamayınız. Kim onları zorlarsa bilsin ki, uğradıkları zorlamadan sonra Allah onlar hakkında affedicidir ve merhametlidir.[467]

Zinanın hükmünü ilan etmekle birlikte Kuran-ı Kerim, yaklaştırıcı ya da tetikleyici olan unsurlara da dikkat çekerek, kadın ve erkekleri ayrı ayrı uyarmaktadır.

          Mümin erkeklere(de ki), gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.[468]

Mü’min kadınlara de ki; gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini korusunlar. Kendiliğinden görünenleri dışındaki süslerini teşhir etmesinler. Başörtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar. Süslerini ve cazibelerini kocalarından, babalarından, kayınbabalarından, öz oğullarından, üvey oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, Müslüman kadınlardan, elleri altındaki kölelerden, cinsel arzuları sönmüş erkek hizmetçilerden, kadınların avret yerlerinin henüz farkında olmayan erkek çocuklarından başka hiç kimseye göstermesinler. Yabancı bakışlardan gizledikleri süsleri ve cazibeleri belli olsun diye ses çıkaracak adımlarla yürümesinler.[469]

GÜNÜMÜZDE:

Ticarethane (fuhuş) olarak: Günümüzde de bu tarz herkesçe bilinen ticarethaneler bulunmaktadır. Bu yerlerin olmayışı ile fuhuşun da sokaklara kadar ineceği öngörüsü hâkimdir. Ticaret temeli üzerinde kurulan işyerleri oldukları için kontrol altına alınmış olmaları, her tarafta yaygınlaşmalarını önleme düşüncesini hizmet eder gibi görünebilir, fakat gerçekten pisliğinden ötürü bu kanun konmuş ise artık mahallelere kadar inmesini engelleyici bir yanının kalmadığını da söyleyebiliriz.

Dost hayatı: Bu ilişki tarzı cahiliyyenin vazgeçilmez durumlarındandır. Çünkü oluşumu çok çeşitlilik göstermektedir. Kontrol altına alınmamış nefsin gelir fazlalığı, yaşanılan toplumun Allah korkusundan uzaklaşması, bu eylemin özgürlük ile bağdaştırılması v.b. gibi birçok sebepten dolayı varlık göstermektedir. İnsanlık tarihi boyunca dost hayatı yaşamı içerisine girmeyen toplum yok denecek kadar azdır. Yalnızca müminler bundan müstesnadırlar.

Zorla ilişki: Ne yazık ki bu durum da günümüzde sıkça görülmektedir. Yakalananların incelenmesi yoluyla yapılan bireysel teşhisler, bizleri bu durumların neden çıktığı konusunda sonuca götürmemektedir. Onun için, zorlama yolu ile ilişkiye sevk edilen kadınlar konusunu sosyal yönden ele almak gerekmektedir.

Zina, nikâhsız olarak gerçekleşen her türlü cinsel ilişkiye verilen genel bir isimdir. Bu eylemi gerçekleştiren kadına kahpe denir. Etimolojik[470] olarak “öksürme” kelimesi ile ilgili olduğu için Arapça bu şekilde söylenen kahpe kelimesi, dilimizde ahlaksız, namussuz kadın anlamına gelir. Cahiliyye zamanındaki bu kadınlar, yerlerini gece karanlığında öksürerek belli ettikleri için bu isim uygun görülmüştür. Cahiliyye de bu eylemi gerçekleştiren bir erkek içinse, hiç bir isim bulunmamaktadır. Bununla beraber erkeğin eylemini anlatan tarif, doğal olduğu düşünülen ilişkilere yapılan tariflerden farksızdır. Kadına, zina yaptığı için kahpe denilmesine rağmen, muhatabı olan erkeğin yaptığı iş, “Elinin kiri” olarak nitelendirilmektedir. Ortada bir ahlaksızlık var ise neden kadını bağlayıcı bir yanı varken erkeğe gelindiğinde bu doğal olarak kabul edilsin ki! 

İlişki sonrası kadının adının kötüye çıkması, erkeğin ise yaptığının doğal olarak görülmesi, bütün bu zina çeşitlerinin de en can alıcı noktasını oluşturmaktadır. Çünkü bu kabulleniş, Allah’tan korkmayan erkeklerin bu eylemlerine devam etmesine de ruhsat çıkarmaktadır. Toplumun zina olayına tepkisi kadına hakaret dolu sözler ile gerçekleşirken erkeğin eyleminin doğal bir durum olduğunu kabul etmek, suiistimale hazır oluşumları da peşi süre getirecektir. Allah’tan korkmayan bir insanın kaybedeceği bir şey olmadığını ve bulunduğu toplumdan tepki almayacağını bilmesi demek, zinayı da süreklilik haline getirmekten çekinmeyecektir demek. Hatta bu insan, kendi gibi insanlarla bir arada iken bu eylemlerini anlatmayı bile övünç meselesi olarak kabul edecektir. 

Bu zihniyet yerleştikçe, sektörel anlamda fuhuşa da eğilim gösterenlerin, kadın tacirlerinin ve ticarethanelerin çoğalması doğal olacaktır. Bugün illegal örgütlerin ve karanlık güçlerin en büyük kazancı haline gelen bu ticaret, müşterisinin çokluğu ile güç kazanmaktadır. Bu düşünce olmasa idi büyük gelirler elde edemeyecekleri için, bu insanlar başka mesleklere yönelmeye başlayacaklardı. Müşterisinin çok olmasından kaynaklı kazancının bol olması, fuhuş pazarını sürekli yeni ve genç kadınlar bulmaya sevk etmektedir. Bu da genç kızların zorlanma ya da kandırılma olaylarının sürekli artmasına sebep olmaktadır. Böylece kadın, tamamen kullanılıp atılan eşya konumuna gelmiş bulunmaktadır. Oysaki İslam’da durum böyle değildir.

İslam dini bu durumların hiç birinin oluşmaması için, adaletli olmak kaydı ile birden fazla eş almayı getirmiştir. İlk bakışta hikmeti bazı çevrelerce anlaşılmasa da bu ruhsat, mahallelere inen fuhuşu, kadının eşya gibi kullanıp atılmasını, bir lokma uğruna etlerin satılmasını, yalanı, ahlaksızlığı, arsızlığı, değersizliği, bayalığı ve zinanın bütün yollarını kapatmaktadır.

Çok detaylı olmamak kaydı ile birden fazla eş alma meselesine de kısaca değinelim. Çünkü fazla eş almamak ile bu emri kabul etmemek arasındaki farktan ötürü birçok insan İslam dininden çıkmaktadır. Tek eş ile yetinmek bir Müslüman’ın en doğal hakkıdır. İslam’ın verdiği bir emri beğenmemek ise emri vereni yargılama ve beğenmemeyi temsil ettiği için, yalnızca kâfirlerin yaptığı işlerdendir. Sonuçsuz ve amaçsız tartışma içerisine girenlerin etkileri altında kalarak, bu ayrımı bilmeden, bu iki söylemin aynı manaya geldiğini düşünenler, aslında Allah’ın emrini beğenmeme içerisine girdiklerinin farkında bile değildirler. Fazla eş almanın maksadı, sebebi ve hikmeti şunlardır:

İlk önce bu ruhsatın adı çok eşlilik değil, birden fazla eşliliktir. Çünkü zinanın yol açtığı durumları ele alarak bilakis ayetin kendisi çok eşliliği dört ile sınırlamıştır. Bu imkân, erkeklerin harem kurması için değildir. Bunun için de eşler arasında adaletli davranma şartı getirilmiştir. Fazla eş alma hakkının da erkeklere verilmiş olmasının temel sebebi, neslin karışmamasıdır. Birden fazla erkek ile evli bulunan bir kadın, aynı dönem içerisinde eşleri ile ilişkiye girmesi sonucunda doğan çocuğunun kimden olduğunu tespit edemez. Bu durum, oluşan neslin hızla bozulmasını, çocuğa sahip çıkmayan aileleri ve aile içi çarpık ilişkileri de peşi süre getirecektir. Sebepler bununla sınırlı değildir. Bu ruhsat, kız çocuğu sayısının dünyada hızla artmasının yol açtığı durum için bir denge; savaş sonrası yetim kalan kız ve dul kalan kadınlar için bir sığınma kapısı olmaktadır. Cinsel ilişkiye zorlanan kadınların hepsinin ortak isteği bir lokma ekmek ve sıcak bir yuvadır.

[Zina: Nikâhsız yapılan her türlü cinsel ilişki

[456] Ali Osman ateş, bütün yönleriyle Asr-ı saadet’te İslam, beyan yayınları c.2 s.37

[457] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ yayınları: 15/539–540

[458] Muhammed Ali Sâbunî, ahkâm tefsiri, İst. 1984, şamil yayınları, c. II s. 203

[459] Taberî, Camiu’l-beyan, v, 19

[460] Ali Osman ateş, bütün yönleriyle Asr-ı saadet’te İslam, beyan yayınları, c.2, s.60–61

[461] Buhârî, sahih, 1999, cilt no: 6, 132

[462] Müslim, tefsir, 27

[463] Zinanın, para karşılığı yapılan hali

[464] Nisa suresi, 16. Ayet

[465] Nur suresi, 3. Ayet

[466] Nisa suresi, 25. Ayet

[467] Nur suresi, 33. Ayet

[468] Nur suresi, 30. Ayet

[469] Nur suresi, 31. Ayet

[470] Bir kelimenin kökeni